Millileşen Eğitim
Hafta sonları yürüyüş yaptığım arkadaş bu sefer köpeği ile geldi. Havadan sudan konuşurken epeyce yol aldık. Baharı müjdeleyen bir havada köpekli yürüyenler yoğundu. Özellikle de bu yürüyüşte karşılaşan köpekler öyle hırlamadan ziyade koklaşıyor, oynaşıyor sahipleri de ayaküstü sohbet ediyorlardı. Bizim köpek ise pek koklaşma faslına girmeden devamlı yol alıyordu. Dikkatimi çekti ve arkadaşa sordum. Hayret karşıki cinse hiç ilgi duymadan hep teğet geçiyor neden dedim? Kesin ve katı bir ses, biz onu kısırlaştırdık dedi. Yani köpek hadım edilmişti. Yol dönüşü kafama takıldı, UNESCO 2009 yılını Darwin yılı ilan ederken ve birçok ülke ve üniversitelerde Darwin anlatılıp kutlanırken bizde adı TÜBİTAK Bilim Teknik Dergisi, adı üstünde Bilimin dergisinden bilime emeği geçen Darwin’in ismi kaldırılıyor.
Ben bu kaldırma işini o kadar önemsemiyorum siz kaldırsanız da dünya onu Darwin olarak biliyor. Darwin ulemanın hokkabazlıklarını çöpe atmak, bilimsel bir adım alabilmek için aylarca ormanda yatmış, hayatının beş yılını denizlerde araştırmayla geçirmiş. Solucanların işitme duyusunu test edebilmek için onlara günlerce piyano ve flüt çalmış ömrünü bilime adamış son nefesine kadar yazmakta olduğu kitabı bitirmeye, insanlığa bir şeyler bırakmaya çalışmış. Burada önemsediğim, bir ülkede gerçeğe olan yabancılaşmayı anlamak için, o ülkede geçerli rejimi, resmi tarihi, resmi ideolojiyi, üniversiteleri, hocalarını, siyasallaşan bilimi sorgulamak gerekir.
Evet, burada köpek arkadaşım tarafından hadım ettirilmiş ve neler olduğunu anlayamayan hayvan buna boyun eğerek yaşamına devam ediyor. Ya biz insanlar, bu düzen tarafından nasıl hadım ediliyor ve bunun farkına varmadan yaşıyoruz? Doğrudur, insanoğlu dünyanın sosyal ve ekonomik alanlarda en hızlı uyum sağlayan türüdür. Ekvatora, kutuplara da bıraksanız eksi ve artı 50 derecedeki yaşama hemen uyum sağlar. Fakirliğe de aynı hızla uyum sağlayan halkım, dağıtılan bir torba kömür ve iki kilo makarna ile de mutlu olur. Bir ülkede bilimin gelişmesi, insanların yaşam biçimleriyle doğrudan ilgilidir. Köyünde bir lokma ekmek peşinde koşturan gençten yüksek matematikle, kimya ile ilgilenmesi beklenilemez. Çıkarlarını oturdukları koltuk dibinde görenler, kurdukları yağma düzeninin yıkılmaması için halkın eğitim ve bilinç düzeyinin yükselmesini istemezler. İşte bunun için bizleri 7 yaşından 22 yaşına kadar kucaklarına alırlar ve resmi ideolojilerini damardan şırıngalarlar.
Türkiye’de ilkokuldan tutun da üniversite bitirene kadar öğretmenler, önünde takısı olan unvanlı öğretmenler resmi ideolojinin birer sözcüsü, (istisnalar kaideyi bozmuyor) ders kitapları aynı ideolojinin bildirileri, eğitimin adı da devlet ideolojisini yayma eğitimidir. İlkokul yıllarımı hatırlarım da her gün söylediğimiz o “Türküm, doğruyum, çalışkanım yasam, büyüklerimi saymak, küçüklerimi korumaktır” O çocuk aklımla bu ezber çok hoşuma gider ve heyecanla söylerdim. İleriki yıllarda aklım biraz daha ermiş olunca, bu ezberin hayatın gerçeklerine uymadığını gördüm. Bugünü soruyorsanız, şu seçim günlerinde bir akşam haberleri dinlemeniz yeterli. Bizleri yönetmeye talip olanlar birbirlerinin hırsızlıklarını belgelerle ortaya koyuyorlar ve muhataplar TV ekranlarında birazcık kızarma yerine bize gülücükler atıyorlar bu nasıl Türklük, bu nasıl doğruluk.
Egemen ve sömüren sınıf mevcut düzeni benimsetmek, meşrulaştırmak için ders kitapları ile “efsaneler, hurafeler” üretiyor. Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik, Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. Ceddin deden, neslin baban. Hep kahraman Türk milleti. Allah Allah deyip geçiyor Genç Osman, savaşlar olağan gösteriliyor ve bu savaşlardan milli bilinç oluşturuluyor eğitim millileştiriliyor. Tarih Vakfının beş yıl önce ders kitapları üzerinde yaptığı araştırmada sadece 190 kitapta 4 bin insan hakları ihlali bulunmuş. 2007 yılı yılında yapılan ikinci araştırmada bu ihlaller din, ırk ve cinsiyet ayrımcılığı konularında artarak sürdüğü tespit edilmiş. Durum eğitimin Milli Bakanlığına bildirilmiş. Hurafelerle, efsanelerle yetişen gençlik düşünemez, sorgulayamaz, üretemez hale getiriliyor. Ama aynı gençlik Türklük, Vatan, kutsal Devlet, Milliyetçilik sözlerini duyar duymaz kılıcını kuşanıp öldürmeye koşuyor. Hâlbuki bu sözlerle kastedilen asalakların serveti, banka cüzdanları, fabrikaları.
Yıllar geçip Türkiye’de üniversite bitirince herkes gibi ben de kendimi bir şey zannetmiştim. Ta ki İsviçre’ye gelip hiç bir şey olmadığımı anlayıp alfabeye yeniden başlayana kadar. Birde askerlik yapıp adam sınıfına girmem gerekiyordu. Tokat Avcı Taburunda 4 aylık kısa dönem yedek subaylık yaparken her sabah aynı marşı tekrar ediyor ve ezberlemezsek tezkere alamayacağımız kulağımıza üfleniyordu. ’’YILDIRIMLAR YARATAN BİR IRKIN AHFADIYIZ’’ Böylelikle son istasyonda resmi ideoloji tarafından son kontrolden geçiyor ve ortalığa sürülüyorduk. TÜRKÜZ BÜTÜN BAŞLARDAN ÜSTÜNÜZ.
Değerli okurlar yine bir yazının sonuna geldik. Üfürükçülüğün bu talan düzeninin sürmesi ulemanın, mollaların gündeme gelebilmesi için bilimin katledilmesi, yetişen gençliğin düzene karşı kısırlaştırılması gerekiyor. Bu da Türkiye’de Milli ellerle gerçekleştiriliyor.
anlamak.org