Sosyal Bilimcinin Sağ-Sol Anlayışı
Karşıt politik cephelerin “sol” ve “sağ” olarak nitelendirilmesi ilk defa Büyük Fransız Devrimi (1789) döneminde ortaya çıkmıştır. Sağ; Sınıflı toplumların ortaya çıkmasından beri süre gelen köle-efendi, serf-senyör, işçi, patron düzenin yani Dünya da ezen ve ezilenin olmasını isteyen Sol ise bu sosyal ve toplumsal adaletsizliğe karşı“özgürlük, eşitlik, kardeşlik, emeğe saygı” istemleriyle ortaya çıkmıştir.
Aşağıda 30.05.2020 tarihli gazeteduvar web sitesinde görüldüğü gibi Mücahit Bilici Sol nedir, sağ nedir başlıklı yazısını yazıyor ve bir nevi ‘’günah çıkarmaya’’ çalışıyor.
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/05/30/sol-nedir-sag-nedir/
Aynı Sosyal Bilimci ezberi devam ediyor. ‘’ Tarih formüllere göre akmaz. Düşünce, kamplara mahkûm kalamaz. Elinde mutlaklaştırılmış teorilerle yürüyenler, bir yere varamadığı gibi eleştiriye de tahammül edemez. Teori, düşünmenin sonucudur, onu tutan hapishanesi değil. Bu yüzden, hapishanedekilerin teorilerine itibar etmemeli.’’
Tarihin formüllere göre aktığını kimse söylemedi. ‘’Toplum sizin akılcı planlarınıza yorumlarınıza göre değil, tarihin yasalarına göre gelişiyor’’ dendi. Feodal Toplum ile Kapitalist Toplumu karşılaştırırsanız aradaki farklı yasaları görürsünüz. Her tarih döneminin kendine özgü yasaları vardır. Bir toplum belli bir gelişme dönemini yaşar ve geride bırakır. Belli bir aşamadan sonra bir diğerine geçince, birtakım başka yasalarla yönetilmeye başlar. Kısaca ekonomik yaşam önümüze başka bir seçenek koyar.
Düşünce, maalesef kamplara mahkûm kalıyor aksini söyleyen sanırım uzayda yaşıyor. Kimse elinde mutlaklaştırılmış teorilerle yürümüyor, Bilimin ‘’bilim’’ olabilmesi için ‘’yanlışlanabilir’’ olması gerekir. Marx ‘’Marksist’’ değil derken bu duruma vurgu yapar. ‘’Teori, elbette düşünmenin sonucudur, onu tutan hapishanesi, teorilerine itibar edilmemesi gereken hapishanedekiler.’’ Neyin hapishanesi, ortada hapis olan özneler kimler, bunların teorisi neler, neden bu teorilerine itibar edilmemeli, Tarih formüllere göre akmıyor ama neye göre akıyor.
Daha ikinci paragrafa geçmeden doğrusu kendi kendime sordum. Hocam halkın da anlayacağı bir makale mi yazıyor, yoksa bir gazeteye bilmece-bulmaca köşesi mi sunuyor. Mücahit hoca doğrudan zihin altındakilerin gerçek yüzünü gizlemeye çalışıyor. Geçen yazıda ‘’sol’’ için ’’felç olmuş, bozuk’’ yerine ‘’meflûç’’ dediği gibi.
Hocam, siz ne anlamda kullanırsanız kullanın ‘’teori’’ hapiste falan değil, hapiste kalma şansı da yok. Çünkü Teori, olguları açıklayan önermelerdir her zaman için yanlışlanabilirlik durumları vardır. Bir Teori- zaten teori olana kadar didik didik, ediliyor. Ya hapiste olan özneler teori üretemez mi? (Bu yanıtı alınca mutlaka beni anlamamışınız diyeceksiniz, ben de onun için bilmece değil halka göre yazın diyorum) Hapiste teori üretenler üzerine size bir değil yüzlerce örnek verebilirim. Gramsci Hapishane Defterlerini Mussolinin faşist zindanlarında bir siyasi tutsak olarak yatarken geliştirdi. Dostoyevski çoğu kitaplarını hapishanesinden esinlendi, Nazım Hikmet çoğu şiirleri aynı şekilde yazdı. Cervantes- Don Kişot, Nelson Mandela -Özgürlüğe Giden Uzun Yol, Sabahattin Ali – Aldırma Gönül, Boethius – Felsefenin Tesellisi, Gandi – The Essential Gandhi vs. hepsi hapiste yazılan eserler.
Gelelim Sol ve Sağın ne olduğunu anlamaya
Kör, Tanrı’dan bir göz isterken ikisine birden kavuşunca sevinmesi gibi, ben de Sağ ve Sol nedir yazısını okuyunca öylesine sevindim. Ancak böyle bir yazı Sosyal bilimcimizi bu kadar ele verir. Toplumsal yaşam, özünde pratiktir. Tarihi göz ardı eden, kendisini bağımsız ve toplumsal şartların bir ürünü olarak görmeyen her türlü düşünce ideolojiktir. Kapitalist toplumda “aydın” bilinci, genellikle, özel bir toplumsal katman olarak, kapitalist üretim tarzının ürettiği bilinç öğelerini ve kültür temalarını yansıtmaktan başka bir şey yapmaz. ABD-Akademik emperyalizmi de bu kapsamda.
Yazının içeriğine genel hatlarına sağ-sol tarifine baktığımızda, “tariflerin ve tarif edenin” sistemin birer parçası ve ürünü olduğu hemen anlaşılıyor. Bir tarif aşırı derecede ‘’özünden’’ sapıyorsa o tarif kendine yabancılaşır. Bir tarifin özünü, içindeki kötülüklerini göremeyenler, “şeytanı-yaratır” ve onun üzerinden “tarifine güzelleme” yapar.
Hocam, sağ ve solu şu başlıklarla anlatıyor; SAĞ HER ZAMAN SOLDAN ÖNCE GELİR-SAĞ İNSANIN MİDESİDİR, SOL İNSANIN VİCDANI-SAĞ OLMADAN SOL OLMAZ-SAĞ ZEVKTİR, SOL ELEŞTİRİ-SAĞ HAYVANDIR, SOL MELEK-SAĞ İFTARDIR, SOL ORUÇ-SAĞ HÂKİMİYETTİR, SOL ADALET-SAĞ KÖYLÜDÜR, SOL ŞEHİRLİ vs. İçeriklerine ayrı ayrı girmeyeceğim merak edenler aşağıdaki link den okur, ama öyle cümleler var ki; cımbızlamıyorum hayretlere düşüyorum. Bir örnek, ‘’Sol ancak sağın inşa ettiğini devirir. Devrim tutkusunun elbette meşru bir nedeni vardır: Çünkü bina yamuktur: Ruhsatsız ve çoğu kez insafsızdır.’’
Hocam hikâyesini anlatırken o kadar uzun ve ince düşünmüş ki, nasıl olur da ben mevcut düzenin-sağın ayıplarını görünmez kılarım. Omlet yapmak isteyeceksiniz ama ‘’yumurtayı’’ kümeste unutacaksınız.
Sağ-Sol tarifi yapacaksınız ama ‘’üretim ilişkisini-mülkiyet biçimini-sömürüyü’’ görünmez kılacaksınız.
Matematik de 2+2=4 eder ve bu netice başka bir coğrafyada değişiklik göstermez. Evrensel tarifler de hemen hemen her ülkede aynı anlama gelir. Bunun için önce sağ ve sol Dünya literatüründe ne anlama geliyor ona bakalım. Karşıt politik cephelerin “sol” ve “sağ” olarak nitelendirilmesi ilk defa Büyük Fransız Devrimi (1789-1791) döneminde ortaya çıkmıştır. Yani Dünya’da sağ ve sol terimleri Fransız Devriminden sonra kullanılmaya başlamış. Sağ; Sınıflı toplumların ortaya çıkmasından beri süre gelen köle-efendi, serf-senyör, işçi, patron düzenin yani Dünya da ezen ve ezilenin olmasını isteyen ve bu düzenin devamı için de elinden gelen bütün barbarlıkları yapmaktan geri kalmaz. Sol ise bu sosyal ve toplumsal adaletsizliğe karşı ayaklanmış ve “özgürlük, eşitlik, kardeşlik, emeğe saygı” istemleriyle ortaya çıkmış ve günümüze kadar gelmiştir.
Sol, bütün toplumsal ihtilafları, sınıf bölünmesi ışığı altında ezilenler ve sömürülenler açısından ne anlama geldiği yaklaşımıyla sorgular. Sol, formel hakları değil, maddî yaşamın gerçeklerini hedefler. Sol, iktidar ve mülkiyet sorularını görmezden gelemez, çünkü aksi durumda gerçek koşulların gerçek değişimini sağlayamaz.
Sağ ve Sol adında siyasi bölünmeler, aynı bir demokrasinin farklı iki partisi olarak, fakat özel mülkiyet temelinde bu, sağ ile solun özdeşliği anlamına gelir. Çünkü ilişkilerin niteliğini belirleyen unsur, safça sağ ya da sol değil, ‘’doğrudan mülkiyet biçiminin kendisidir.’’ Öyleyse sonuç şudur; Bu nedenle, insanları kurtaracak olan sağ-sol yanılsamaları değil, mülkiyet devrimidir…
Sol demek devrim demektir, sol demek onların yüzlerin değil milyonların milyarların iktidarı demektir. Sol demek özgür insan demektir, sol demek üretimin halkın ihtiyaçları doğrultusunda planlanıp herkese cevap vermesini sağlamak demektir. Sol demek herkese sıcak bir kap yemek, herkese iş, herkesin yeteneklerini geliştirmesi imkânın sunulması, herkese sanat herkese felsefe demektir. Ötekileştirmeden dışlamadan kucaklamak farklılıkları zenginlik görmek demektir.
SAĞ ise burjuva diktatörlüğüdür. Bir avuç ağzı salyalı insanın milyarların mutluluğuna ipotek koymasıdır. Sağ demek korku, şiddet, hapishane, sömürü demektir.
Kendinize şöyle bir soru sorsaydınız belki de sağ sol yazınız bu derece ironi olmazdı. Metaları değerli kılan nedir? Bu soru sizi, “emek-değer kuramına oradan kapitalist üretim ilişkilerinin odak noktası olan “artı-değer sömürüsü’’ ne götürecek ve bu sömürüyü kimin istediğini, sağın da solun da gerçek anlamını öğrenecektiniz.
Anlamak.org