Anlamak Aşmaktır

Bilim İtaatsiz Olana İhtiyaç Duyar

Home » Maksat Üzüm yemek değil Sol ve HDP Saldırısı

Maksat Üzüm yemek değil Sol ve HDP Saldırısı

Doğa bilimcisi olgular üzerinde seçici olurken, sosyal bilimci kendi hipotez ve teorisini ilgilendiren olgulara yönelme eğilimleri vardır.Doğa bilimcisi inanç, değer ve eğilimlerini dışarıda tutmak zorundadır çünkü onun işi gözlem ve deneyleme gibi doğrulayıcı olgular, tarih-sosyal bilimleri ile uğraşan bilim adamının aynı şeyi yapması oldukça zordur kendinden bir şeyler katar tarafsızlığını çok zor frenler veya hiç frenleyemez.

20 Mayıs, 2020 tarihli Duvar gazetesinde yayınlanan ’’Kürtler neden Türkiye’yi kurtaramıyor’’ başlıklı yazıya yazmış olduğum tekzip ‘’Duvar’’ tarafından yayınlanmadı.

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/05/20/kurtler-neden-turkiyeyi-kurtaramiyor/

Makale, City University of New York Sosyoloji bölümü öğretim üyesi Mücahit Bilici tarafından kaleme alınmış. Yazıyı maalesef diyerek okurken acaba Türkiye’nin problemleri dışardan böyle mi gözlemleniyor demekten kendimi alamadım. Makale genel olarak bakıldığın da ’’üzüm yemekten ziyade bağcıyı dövmek’’ olduğu hemen anlaşılıyor. Bununla kalmıyor işin kolayına kaçıyor ülkede ki ana sorun dikta yönetime hiç dokunmazken tali sorunlarla uğraşıyor.

Makalenin sonunda yazarın bir sosyal bilimci olduğunu okuyunca düşüncelerine şaşırmadım. Sol hiçbir zaman eleştiriden kaçmaz, bilim eleştiri ile ilerler, hatalar eleştiri ile düzelir. Kusura bakmayın ama ’’eleştiri ile zırva’’ arasındaki farkı ayrıştırmamız gerekir.

Eleştirel baktığım bölümlerin anlaşılabilmesi için öncelikle şu noktayı kalın harflerle vurgulamak isterim. Bu vurgu yazara has bir vurgu değil. Genelinde doğa bilimcileri fiziksel deneylerle doğanın işleyişi hakkında bir fikir sahibi olurlar ve buradan doğayı, doğa yasaları açısından kavrama olanağı doğar. Tarih-sosyal bilimciler ise aklı kullanarak anlam, değer, bütünlük gibi ilişkileri kullanarak olguları anlamaya çalışır. (bunu mutlaklaştırmıyorum günümüzde sosyal bilimlerden de doğa bilim metodu kullananlar var) Onlar, bireyi, tarihi, toplumu, kültürü bir arada incelemek zorundadır. İnsan, tarih boyunca değişir, tarihin her döneminde ayrı bir yaşam vardır ve bu yüzden yaşamayı tümüyle anlamak olanaksızdır. Doğa bilimcisi olgular üzerinde seçici olurken, sosyal bilimci kendi hipotez ve teorisini ilgilendiren olgulara yönelme eğilimleri vardır. Doğa bilimcisi inanç, değer ve eğilimlerini dışarıda tutmak zorundadır çünkü onun işi gözlem ve deneyleme gibi doğrulayıcı olgular, tarih-sosyal bilimleri ile uğraşan bilim adamının aynı şeyi yapması oldukça zordur kendinden bir şeyler katar tarafsızlığını çok zor frenler veya hiç frenleyemez. Sonuç olarak Mücahit Bilici makalesine tümü itibarıyla bakınca bunu görmek çok rahatlıkla mümkündür. Kendisi tarafsız kalamamış, sol ve HDP eleştirisi yaparken zihin altındaki kendi görüşlerini öne çıkarmış. Birkaç örnekle değineceğim.

Bir diğer konu ABD’de yaşayan bir sosyal bilimci olarak, teknoloji, yapay zekâ, robotlar, kuantum bilgisayarları, insansız hava araçları ve nano teknoloji vs. doğa bilimlerinin bu amansız ilerleyişine uzak olamaz. Buna karşılık yazmış olduğu makale mevcut düzen gözüyle sol ve HDP eleştiriyor ama aynı düzenin zalimliklerine hiç değinmiyor.

Bütün sosyal bilimcileri aynı sepete doldurmak istemem ama makale doğa bilimlerinin yüz yıl gerisinde kalmış. İnsanlığa, toplumlara en ufak ve somut bir yarar sağlayamamış, var olan düzeni korumaktan başka bir şey düşünmemiş. Türkiye’deki haksızlığın, hukuksuzluğun, halk iradesinin gaspı kayyumlar, otokratik yönetim, toplumların sosyal yapıları açlık sefalet, cehalet işsizlik gibi sorunlar sanki yazarın umurunda değil.

Sanırım Marx’ında demek istediği buydu; “Filozoflar dünyayı yalnızca farklı yollarla yorumladılar, önemli olan değiştirmektir.’’ Yeter artık yorumladığınız eleştirdiğiniz biraz da sadede gelin. Yeni bir felsefeye, yeni söylemlere ihtiyacımız var. ’’Somut durumların somut tahlili denen bir şey var.’’ Abraham Maslow bile yayınlamış olduğu ihtiyaçlar piramidinde ‘A Theory of Human Motivation’ bir basamaktaki ihtiyaçlarını tam olarak gideremeyen bireyin bir üst basamağa geçemeyeceğini söyler. Örneğin bir birey beslenme, cinsellik, uyku gibi basamağın en altında yer alan fiziksel ihtiyaçları gideremeden güvenlik ihtiyacı basamağına geçiş yapamaz der.

Peki, ülkenin durumu ne? Sanırım haberdarsınız. Yangın yeri, hak hukuk yok, barış kelimesi yasak, ekonomi kötü diyemiyorsunuz. İşte burada sosyal bilim de doğa bilim metodolojisi uygular 15. yy. dan beri muhasebe denen bir metot var ’’giren çıkan’’ dan az ise bütçe açık verir ama ben de siz de bunu yazamıyoruz yassak. Atanan kayyum sayısını, hapse giren HDP-Milletvekili, eş başkan, parti meclis üyesi sayısını biliyor musunuz? Her gün yeni bir provokasyon camide İtalyanca şarkı çalanı devlet bulmuyor, şarkı çalındı paylaşısı yapan muhalefet hapse giriyor.

Bütün bunlar olurken hocam ne ile uğraşıyor bakalım!

  • Kürtler neden Türkiye’yi kurtaramıyor imiş, milyonlarca Kürdün oylarından oluşan bir muhtaç Kürt beden varmış, mefluç bir sol ilericiliğin yanlış-bilincinin elinde öylece verimsizce sürükleniyor imiş.
  • Sanırım hocamın da Osmanlı damarı kabardı. Mefluç kelimesi kullanarak Sol’a yaptığı küfrü gizlemek istemiş. Mefluç Osmanlıca sözlükte ’’felç olmuş, bozuk, düzgün olmayan’’ anlamına gelir. Siz sola mefluç derseniz hocam ben yukarda ki ’’zırva’’ sözcüğünün önündeki kusuru geri alırım. Siz yazı boyunca tekrar ettiğiniz Kürtlerin partisi, Türkiye’nin partisi tekerlemelerinizle HDP’yi sanırım ’’milliyetçilik’’ bataklığına çekmek istiyorsunuz. Bu konuda çok uzun yazarım ama yeri değil, sadece ’’ilahi tarihe’’ bakmanızı tavsiye ederim, Anadolu’da Türkleşme ve İslamlaşma sevdası bizi ne meçhullere götürdüğü ne unvanlar bahşettiğini ABD’de duymamış olamazsınız. Samuel Johnson’un sözleri ile Milliyetçiliğin, kimlerin son sığınağı olduğunu mutlaka bilirsiniz. Milliyetçiliğin her türlüsüne karşıyım, bir insanın ülkesini sevmesine bir sözüm yok ama bu sevgi neden sınırlar da bitmek zorunda onu sorgularım. AİHM, Türkiye’yi son 16 yılda 295 milyon liralık tazminata mahkûm etti “3 bin 128 ihlal kararı ile Türkiye dünya birincisi oldu. Bu kararların çoğunluğu milliyetçilik içerikli idi.
  • Hocamın incilerine devam edelim; Kürt sayılan parti vebalı muamelesi görüyor, terörist yaftası yiyor, partinin elleri armut topluyor, desteği olmasına rağmen halkı yansıtmıyor, ilerici bir aktivist grup, bir üniversite öğrenci grubu gibi hareket ediyor, kazanmak ve başarmak yerine direnmek ve slogan atmayı seviyor, kum torbası gibi, hacmi var ama yer kaplamıyor türünden kibir, kasvet, hakaret ve tepeden bakış.
  • Kürt sayılan parti vebalı muamelesi görüyor, terörist yaftası yiyor doğru tespittir ama altında yatan çelişkiyi hocam göremiyor. HDP Kürt partisiyim demediği halde bu yaftaları yiyor acaba bir de Kürt partisiyim dese neler olacak. Hocam mevcut iktidarın HDP’yi her türlü hava koşullarında nasıl göreceğini tahmin edemiyor. Tahminin ötesinde iktidarın temsilcisi hiçbir sözünü sakınmıyor kendi gibi düşünmeyeni açıkça terörist ilan ediyor ’’ya taraf olursunuz ya da bertaraf’’ diyor. İlerde eminim ki tarafsız olanları da yutacak sadece kendini övenler ayakta kalacak. Hocam bunları okuma zahmetine katlanmıyor ama HDP’yi daha büyük provokasyonlara davet ediyor. Vay aktivist, vay öğrenci grubu vs. El insaf hocam, tutuklanmadık başkan, milletvekili, eş başkan kalmadı, yeni kongrelerde parti yönetimine girecek aday bulunamıyor, biliyorlar ki aday olmak hapse girmekle eş değer. Ama siz böyle bir sistemi kınamıyor, corona nedeniyle katili, tacizciyi mafyayı dışarı salan, düşüneni içerde bırakan düşman kanunlar uygulayan bir yönetim anlayışını eleştirmiyor hıncınızı Sol’dan almak istiyorsunuz. Açlık grevinde ölenler, ölmek üzere olanlar slogan attıkları için mi bu hallerdeler? Bir devlet düşünün insanların şarkı türkü söylemesine, türkülerden zarar gelmez diyen memuruna tahammülü yok.

Bir sosyal bilimciden benim beklentim en azından önceliği, sol nefreti kusma yerine Maslow’un ihtiyaçlar piramidi misali ülkemizdeki toplumsal durumu değerlendirmek olmalıydı. Bugün Türkiye’de maalesef toplumsal direniş mekanizmaları çökmüş durumda, bu da beraberinde kanıksamayı getiriyor. Türkiye’de bir haftada olanlar, Avrupa’da bir yılda olmuyordur. Hannah Arendt, eğer her gün çok büyük bir olay oluyorsa ve bu olay dünkü olayı unutturuyorsa o zaman toplumun varlığı mümkün değil, diyor. Eğer siz hocam böyle bir yazıyı kaleme alsaydınız isminizin önündeki ’’ City University of New York’’ titel saray tarafından dikkate alınırdı ama anlaşılıyor ki sizin işleyen düzen ile bir sorununuz yok.

Daha fazlasını yazmayacağım değer mi bilmiyorum ama bildiğim bir şey var. F. Kafka “Dayanılmaz olan yaşam değil, insanlarmış.” der. Jose Saramago ise Körlük romanında sanki Kafka’nın sözlerini insanın hikâyesi gibi anlatır. Körlük, insana insanlığını görebileceği aynayı tutar, hem biçimsel hem de düşünsel anlamda tedirgin edici dünyanın epiği, körlük gerçekliğin somut görünümlerini ters yüz eder. ’’Bence körleşmiyoruz. Hepimiz körüz. Körüz ama bakıyoruz. Bakabilen ama görmeyen kör insanlar.” der. Bilmem günümüz sosyal bilimcilerine uyar mı, olgu-değer, idea kavramlar-metafizik yorumlamaya devam ama unutmayın toplum sizin akılcı planlarınıza yorumlarınıza göre değil, tarihin yasalarına göre gelişiyor ve gelişmek zorunda olacak.


anlamak.org

Name of author

Name: webmaster