Anlamak Aşmaktır

Bilim İtaatsiz Olana İhtiyaç Duyar

Home » Almanya’da Erken Seçim ve Beklentiler

Almanya’da Erken Seçim ve Beklentiler

18 Eylül Almanya seçimleri yaklaşırken, partiler, demeçler, senaryolar birbirini kovalıyor mangal da kül bırakılmıyor. Tabii her ülkenin kendine göre seçim çalışmaları, taktikleri, seçmeni kandırma metotları vardır. Bizde genellikle şiir okumalar moda iken, Almanya’da’ da enine boyuna çamlar devriliyor, bu seferde akıllı aptal seçmen ayrımına kadar gidiliyor. Ben burada seçimin Almanya’da yaşayan Türkleri’ ilgilendiren yönüne geçmeden kısa bir anımsatma yapacağım. Almanya’da kısa süre önce iki gerici-ırkçı “bilim adamının” Türk çocuklarının zekâ seviyesinin (IQ) Alman çocuklarınkinden daha düşük olduğu için, eğitimde başarısız oldukları yönünde açıklamalar yapmış ve bizde bu köşelerde çok sert şekilde tepkilerimizi göstermiştik. Aradan çok uzun zaman geçmeden bizim ne kadar haklı olduğumuzu Alman siyasi liderleri de ispatlamış oldu. Evet, Almanya’da seçim çalışmaları bütün hızıyla devam ederken, ırkçı siyasilerin de gerçek yüzleri bütün açıklığı ile ortaya çıktı. Bavyera Başbakanı ve Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) partisi Başkanı Edmund Stoiber, seçim kampanyası çerçevesinde bir kaç yerde, “Almanya’da kimin başbakan olacağına Doğu Almanların karar vermesini kabullenemiyorum. Umutsuzlar Almanya’nın geleceğine karar vermemeli” diyerek, eski Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) sınırlarını kapsayan eyaletlerde halkın önemli bir kısmının Sol Parti’yi seçmesini içine sindiremediğini ilan etti. Stoiber, Doğu Almanya seçmenlerini “ikinci sınıf” ilan etmekle kalmadı, bir de onları aptal yerine koydu: “Ne yazık ki; her yerde Bavyera’daki gibi akıllı halk yok.” Yani; Stoiber ve onun gibi gericileri seçenler “akıllı”, seçmeyenler “aptal” oluyor!

Düşünebiliyor musunuz? Türklerin (IQ) sünü ölçmek isteyen Profesörlerdeki mantığın aynısını Almanya’yı yönetmeye talip olan siyasilerde görüyoruz. Bu sefer ırkçılık biraz daha ileri giderek kendini sıradan faşizme bırakıyor. Tanıl Bora’nın Faşizmin Halleri yapıtında Faşizmi üç şekilde tanımlıyor. Rejim olarak faşizm, örgütlü bir hareket ve ideoloji olarak faşizm, sıradan/gündelik faşizm “Sıradan faşizm, faşizmin ideolojik Saiklerinin ve faşist hareket unsurlarının (devlete/otoriteye tapınma, şiddeti bir mücadele aracı olarak kullanma, biyolojik belirlenimciliğe dayanan organik bir ulus anlayışı, ırkçılık ve aşırı milliyetçilik, lider kültür, totalitarizm, vs…), doktrin er bir çerçeveye oturtulmaksızın gündelik ideoloji içerisinde anlık ve sürekli olarak tezahür edişini, politik bir hedefe bağlanmaksızın, örgütsel bir yönlendirme olmaksızın kendiliğinden eylemlerde dışavurumunu anlatır diyor.”

Burada Stoiber’in mantığı sıradan gündelik faşizme giriyor. Yani sıradan faşist dilin ayırt edici özelliklerinden biri, kendini, başkalarından/ötekilerden üstün görmesidir. Bir faşistin mantığı, o ve ona benzeyenler bütün iyiliklerin, güzelliklerin ve doğrulukların sahibidir; buna karşılık ötekiler ise kötülüklerin, çirkinliklerin ve yanlışlıkların taşıyıcısıdır. Bu nedenle kendisi üstün, öteki ise aşağıdır. Bu dilin geçmişte örneğini zaten Alman faşizminde görmüştük. Bir Almana sırf Germen ırkından olduğundan bütün olumlu özellikler atfedilirken, bir Yahudi’nin, bütün kötülüklerin anası olarak görülmesinin sebebi salt Yahudi olmasıydı. Bir başka anlatımla, bir Yahudi somut bir kötülük ürettiği veya bir suç işlediği için değil, sadece Yahudi olduğu için aşağılanıyor, cezalandırılıyor, öldürülüyordu.
Burada Herr Stoiber de aynı dili kullanıyor; onun gibi düşünmeyenleri, onunla aynı görüşleri paylaşmayanları, bu farklılıklarından ötürü aşağılıyor aptal yerine koyuyor.

Beni burada en fazla hayretlere düşüren olayda, bir tarafta Stoiber Doğu Alman seçmenlere böyle pervasızca saldırırken, diğer tarafta Eski DDR vatandaşı olan CDU Başkanı ve Başbakan adayı Angela Merkel Stoiber ile seçimlerde kader birliği yapıyor. Dolayısıyla IQ düşkünü Prof. Weiss de aptal seçmen sınıfına giriyor. İşsizliğin yüzde 20’lere dayandığı Doğu Almanya’da, emekçiler oldukça umutsuz, iki Almanya’nın birleşmesinin üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen yığınla problemlerin hiçbiri çözülmemiş işsizlik ve yoksullukla pençeleşmektedir.

Seçimlerin önemle bizi ilgilendiren yönü ise iki ayaklı görünüyor. Birincisi Almanya’da gelecek bir iktidarın Türk işçilerine bakış açısı, Avrupa’nın en zengin ülkesinde sadece yoksulluğun konuşulduğu bir dönemde kimi seçmeli? İkinci ayak ise Türkiye’nin AB ilişkilerini etkileyecek. Mevcut SPD Yeşiller Hükümeti her ne kadar çatlak sesler çıksa da kör topal bizi destekliyorlardı, hiç düşünmek istemediğimiz Türkiye’nin AB’ye üyeliğine karşı çıkan Hıristiyan Demokratların iktidara gelme olasılığı. Tabi bu konuda Türk seçmenlere çok iş düşüyor. Oyları hiç parçalamadan iyi bir analiz yaparak demokratik haklarını hiç eksiksiz, düşüncelerini oya yansıtmaları gerekir. Bu arada Türk kökenli AT Milletvekilleri Vural Öger ve Cem Özdemir’e büyük sorumluluk ve görevler düştüğü kanısındayım. Türkiye kökenli emekçilerin temel sorunları olan, işsizlik, sosyal kısıtlamalar, gençlere meslek eğitimi, eğitimin-sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ve bunlara bağlı olarak yaşanan ırkçılık ve ayrımcılığa karşı etkin mücadele. 1992 yılından beri İsviçre’de uygulamada olan çifte vatandaşlık statüsü emsal gösterilerek, bu konunun çözümü Meclis’e götürülmeli. Umarım kendilerine destek isteyen değerli Milletvekilleri insanca bir yaşam için bu isteklere kulak verir ve çözümler üretir.

Zor bir seçim olacak. Seçim neticeleri kesinlikle gerek Türk işçilerini gerekse Türkiye’nin AB sürecini etkileyecek. Sandıklar açılana kadar kazananı belli olmayan bir seçim olacak. Bayan Merkel bir taraftan Türkiye seçimlerde ana konu olmayacak derken, diğer taraftan Türkiye’yi baba konu yaparak ırkçılara Türkiye üzerinden selam göndermektedir. Seçim çalışmalarında şimdiden politikanın ikiyüzlülüğü bütün açıklığı ile gözler önüne serilmektedir. Böyle bir anlayışa en iyi dersi Türk kökenli Alman Seçmenlerin sandık başında vereceğine inanıyorum.

Hep birlikte 18 Eylül’de umuda yolculuğa çıkıyoruz, bekleyeceğiz ve göreceğiz. Yolunuz açık olsun umut yolcuları.

Bu yazı 01.09.2005 tarihli Avrupa-Hürriyet gazetesinde yayınlanmıştır

anlamak.org

 

Name of author

Name: webmaster

%d blogcu bunu beğendi: