Aydın Arıyorum
Bilmelisin ki, duvarda asılı diplomalar insani insan yapmaya yetmez. (Can Yücel)
Televizyon ’da alışılmışın dışında (eğlence, dizi, pop yıldız, spor) bilmiş insanların tartışması vardı. Her konuşmacı sırasında TV alt yazı geçip isim ve unvanlarını yazıyordu. Durum böyle olunca bir şeyler öğrenme heyecanı ile geç vakitlere kadar tartışmayı dinledim. Konu türban, katılımcılar Üniversite hocaları idi. İlim, irfan yapması gereken üniversiteler ve hocaları, giyimi kuşamı bez parçasını tartışıyordu. Hadi politikacılar hedef şaşırtıyor ya size ne demeli? İsviçreli gazeteci olayı bir cümleyle çok güzel açıklamıştı. Türkiye, kadının başını bağlamış ama düğümü nasıl atacağını tartışıyor diyordu. Sözde birbirine karşıymış gibi görünen katılımcıların bilim adına ortaya koydukları ceviz kabuğunu doldurmuyordu. Bir taraftan türbanı özgürlük olarak gören Prof. diğer taraftan türbanın üniversiteye girmesinin laikliğe aykırı olduğunu sanan ama zorunlu din derslerini, 4 bakanlık bütçesine sahip diyanet gibi bir kurumun varlığını anti-laik göremeyen kafa. İsa’dan 400 yıl önce yaşamış Romen Diyojen, güpegündüz çıplak ayakla sokak sokak elinde bir lamba ile dolaşırmış. „Ne arıyorsun?” dediklerinde, “İnsan arıyorum” demiş.
İşte ben bu yazımda Dünya bilim adamlarından örnekler vererek, Türkiye’de aydın arayacağım. Aydın kimdir, nedir; kime aydın denir, toplumun aydından beklentileri nedir, gerçek bir aydın nasıl olmalıdır.
Fransız savaş uçakları bağımsızlık savaşı veren Cezayir halkının üzerine ölüm kusarken, Paris’te bir hukuk profesörü öğrencilerine, ”Bağımsızlıklarını isteyen Cezayirlilere işkence eden böyle bir yönetim altında profesörlük cüppesini giymekten utanıyorum diyerek kürsüyü terk ediyor. İtalyan filozof Galileo dünya dönüyor sözü ile kiliseyle ters düşüyor, Engizisyon mahkemesinde yargılanıyor. İtalyan fizikçi Giordano Bruno Evrende, Dünya’dan başka birçok gezegenin bulunduğunu söyledi. Aykırı görüşler beslediği için Roma’da kazığa bağlanıp, diri diri yakıldı. Roger Bacon. Büyüteci bulan ilk olarak tarihe geçti. Fransisken öğretisini eleştirdiği için 15 yıl hapis yattı. Ockhamlı William İngiliz filozof, Papalığa karşı imparatorluğu desteklemenin İncil’e uygun olduğunu söylediği için mahkûm edildi. Bu dünyada düşüncelerinden ödün vermediği için ölüme mahkûm edilen, baldıran zehriyle öldürülen Sokrates yargılanmasında gerçek bir bilim adamı onuru ortaya koydu. Fransız İhtilalinin fikir yapısını hazırlayan, Monteskiyö Volter, Dalamber, Didero ve Jan Jak Russo yazdıkları eserlerde Fransanın rejimini eleştirdiler, Fransa’da halkın krallık rejimine karşı kışkırtılmasını ve ihtilalin hazırlanmasını sağladılar. Bu kişilerde çeşitli eziyetlerden, sürgünlerden nasibini aldılar.
Elbette bu tür örnekleri çoğaltabiliriz. İşin ilginç yanı bugün bu bilim adamlarına sahip olan ülkelerin onlarla övünmesi. Bizim Nazım Hikmet’e 28 yıl hapis cezası verip 12 yıl yattıktan sonra 48 yaşında askere çağırmamız, kaçtı diye Türk vatandaşlığından çıkarmamız, öldükten sonra mezarını getirmeye kalkmamız gibi. Göründüğü gibi aydın olmak kolay değil. Ben bu örnekleri verdim diye kimseden ölümüne direnç beklemiyorum. En azından kendilerini aydın görenler, taşıdıkları sıfatın gerektirdiği tutarlılık, özveri ve cesareti göstererek çağı algılayıp, toplumu aydınlatsınlar. Hep sığ sularda yaşamasınlar. Her baskı döneminde eğilip bükülmesinler. Fırtınalarda kaçıp ortadan kaybolmasınlar. Geri bıraktırılmış, baskı ve işkence altında yaşayan yoksul halkın, gözü, kulağı, dili olmaları gerekirken, kör, sağır, dilsiz rolü oynamasınlar. Birileri istedi diye anayasa değişikliği konusunda bildiri yayınlayanlar, hak ve hukuklar darbelerle yok edilirken nerelerdeydiniz. 12 Eylül anayasası ile aldığınız ve üniversiteleri kışlaya çeviren YÖK unvanınız için bir bildiri ya da tartışma konusu açmanız türbandan daha çok makbule geçer.
Aydın olmasalar bile bir filim yönetmeni kadar olsunlar. 58. Berlin Film festivalini Ebu Garib Cezaevi’ndeki vahşeti anlatan belgesel film ile Gümüş Ayı’ ödülünü yönetmen Errol Morris kazandı. Basın toplantısında ben Ebu Garib’de ABD askerlerinin Irak halkına yaptığı akıl almaz işkence vahşeti anlatmak istedim. Belki olanları geri getiremeyiz, ama yapılanlar da, karanlıkta kalmamalıydı diyor. Ne olur sizde Morris bile olmasanız arada bir Bülent Ersoy gibi ezberinizi bozun Ölenleri sizde geri getiremezsiniz ama karanlıkta kalan katliamları, işkenceleri, darbeleri, faili meçhul derin devlet işlerini, Şemdinlileri, Susurlukları daha nice karanlık işleri muhataplarına sorun, aydınlatın.
Bir örnekte Amerikalı meslektaşınızdan vereyim. Adı Prof. Joseph Stiglitz. Halen Columbia üniversitesinde öğretim üyeliği yapıyor. Clinton’un ABD başkanlığı sırasında ekonomik danışmanlık yapmış. Dünya Bankası’nın baş ekonomisti olarak çalışmış. Stiglitz 2001 yılında ise ekonomi dalında Nobel ödülü kazanmış bir akademisyen. Yeni yazmış olduğu kitabın tanıtımını yaptı. Adı, The three trillion Dolar War’ (3 Trilyon Dolarlık savaş) Bu kitap’ da Amerika’nın Irak savaşı ekonomik maliyetini soruyor. İşi bilen biri olarak pislikleri yalanları ortaya koyuyor. Savaşın öyle ABD hükümetinin açıkladığı gibi 50 milyar dolar değil bunun 50-60 misli 3 trilyon dolar olduğunu söylüyor. Hem de ne CIA’dan ne de FBI’dan korkmadan söylüyor. İsminin önündeki unvanı hak ederek söylüyor. Hadi buyurun siz de 85 yıldır Kürt halkına karşı sürdürülen anlamsız savaşın ülke ekonomisine maliyetini sorun da isimlerinizin önündeki takıları hak edin.
Aydın olmak sadece yazmak çizmek, ders vermek değildir. Özgürlüğün, emperyalistler ve bir avuç asalağın halkı rahatça sömürebilmesi özgürlüğü olduğu, baskı, katliam ve işkencenin halkın günlük yaşamına sokulduğu bir ülkede, siz hala bunlara tek bir tepki göstermiyor ve ”biz aydınız” diyorsanız, bu aydınlık değil, devlet memurluğu oluyor.
Bu yazı 11.03.2008 tarihli Avrupa-Hürriyet gazetesinde yayınlanmıştır
anlamak.org