Hem paraya hem Tanrıya tapmak
İkisi bir arada nasıl oluyor sorusunu ikisine de tapanlara soralım. Ama bu sorunun içindeki çelişkiyi görmek için ömrünüzün yarısını Türkiye’de yarısını Avrupa’da yaşamanızı isterdim. Örneğin İsviçre yüz yıldır hiç savaşa girmemiş, dünyanın en güvenilir ülkesi sıfatını kazanmış. Mafya, diktatör, devlet başkanları, kısacası kirli temiz bütün dünya paralarını bu ülkeye toplamayı başarmış. Yedi kat yerin dibinde, depreme atom bombasına karşı paraları emniyete almış.
Bu ülkede para tanrının yeryüzündeki temsilcisi olmuş. İsa Peygamberin İncil’de “Es ist leichter, daß ein Kamel durch ein Nadelöhr gehe, als daß ein Reicher ins Reich Gottes komme” (Bir devenin iğnenin deliğinden geçmesi, bir zenginin cennetin kapısından geçmesinden daha kolaydır) demesine kimse aldırış etmemiş. Para refah arttıkça, inanç da o derece azalmış. Yüzde 13 gibi bir oran tanrıya hiç inanmazken, her geçen gün kiliselerden ayrılanların, kilise vergisi vermeyenlerin sayısı artışa geçmiş.
İtalyan asıllı AL CAPONE İsviçre’de yaşamaya zamanı olmamış ama sözleri yansımış. “Küçükken her gece, bana bir bisiklet vermesi için tanrıya dua ederdim. Bir gün tanrının çalışma prensibinin böyle olmadığını farkettim. Gidip bir bisiklet çaldım ve tanrıya beni affetmesi için dua etmeye başladım”
Zaten Avrupa, kültür devrimi sonrası, kilise ile hesaplaşmış. Kiliseye gereken notasını vermiş. Sen öyle etliye sütlüye karışmayacak, hele hele bilimsel alana adım bile atmayacaksın. Yaktığın, öldürdüğün filozoflardan özür dileyeceksin. Örneğin dünyanın, evrenin merkezinde yer almadığını evrenin yaşının 4 bin yıl olmadığı düzmecelerini tek tek geri alacaksın. Halk isterse gelecek ibadetini yapacak, gelmeyene de nedenini sormayacaksın. Bu durumda Avrupalı en azından ikiyüzlülüğü bırakmış, paraya taptıklarını beyan etmişler ve dine tanrıya tapınan ülkelerden daha refah yaşamaya başlamışlar.
Ya bizimkiler ne yapıyorlar? Ne yardan ne de serden geçerim. Çünkü din bizim ülkemizde halkı uyutmak için politikacıların günün her saatinde başvurdukları bir araç. Çünkü sömürünün en kolay yolu, insanın dini inançlarını sömürmektir. Bizde politikacılar, bütün yaşamı boyunca yoksulluk çekenlere, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı dağıtılan sadakalarla yetinmeyi ve öteki dünyada cennet umudu taşımalarını öğütlerler. Oysa aynı politikacılar, halka öğütledikleri sözleri kendilerine uygulamazlar. Başkalarının emeğinin sırtından geçinerek çoluk, çocuk yedi ceddi milyonlara karışırlar.
Örnek mi istediniz? O meşhur televizyon tartışmasında bizlerin, bizi yönetsinler diyerek seçtiği bir Milletvekilinin diğer Milletvekili ’ne sorusu; Sizin TIR‘da 89 kilo eroin yakalandı mı? Yakalanmadı mı? Yanıt, senede 1500 tır ile nakliye sevkiyat yapan bir sektör. Biz bütün şoförleri denetleyemeyiz. 5 kuruş parayı, haram parayı cebime sokmadım. Ben rahatım.
Benim aklıma da Ömer Hayyam’ın o meşhur sözü geldi; “Hz. Ömer bir gecede altı yüz köle azat etti derler! Ama Hz. Ömer’in altı yüz köleyi nasıl edindiğini sormazlar” Milletvekili 5 kuruş haram parayı cebime sokmadım derken bende ona 1500 TIR ve onu dolduracak malı nasıl edindiniz diyorum. Bu vesileyle toprağı ve çiçekleri bol olsun Dede’mi de anmış oldum. Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz derdi.
Devam edelim mi? Ben bu dizeleri yazarken mola verdim. Akşam haberlerine kulak kesildim. Amerika’dan Fetullah Gülen’i gösterdi. Yeşil kartı almış ABD vatandaşı olmakta büyük adım atmış. Ne zaman TV’de görsem hep elleri havada dua eder. Gazetecinin mal varlığı sorusuna fenalaştı ve doktoru müdahale etti. Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel 25 milyar dolar olarak tahmin edilen parayı bir kere masaya yatırmıştı ama sonuç çıkmadı. Zaten F. Gülen’de bir röportajında mal varlığı olarak sadece sırtımdaki hırkam var demişti. Hiç çalışmadan bu kadar para ve Müslümanlara bomba yağdıran ABD’de yaşam.
Ya eski Başbakanı’mız hocamız Erbakan’a ne demeli. Cuma namazlarına gidebilsin diye kayıp trilyon davasından giydiği hapis cezası aynı davadan yargılanmış olan Cumhurbaşkanı tarafından affedildi. Fakir ülkenin zengin Başbakanı’nı sorarsanız, Forbes’in 2005 yılı tahminine göre DÜNYANIN EN ZENGİN DEVLET BASKANLARI ARASINDA 8 İNCİ
Zenginler ve onların adaleti daha Gaziantep’te baklava çalan çocuklara 22 yıl, düşüncesini söyleyen yazan yazara bir ömre sığmayacak kadar hapis cezası isterken, zenginliğin kaynağının Allah’tan olduğu söyleyenler işledikleri suçların, ezip sömürdükleri yoksulların cezasını öteki dünyaya havale ederler.
İnsanın çıkarı söz konusu olunca gözü de hiçbir şey görmüyor. Ne Allah’tan, ne de Cehenneminden korkuyor. 70 milyonun gözünün içine baka baka kendini savunuyor.
Eskiden İmparatorların ya da Kralların pis işlerini çoğu insan bilir ve görürmüş ama herkes onlardan çok ahlaklı olarak bahsedermiş. Demek ki çocuk bile olsa birilerinin çıkıp kral çıplak demesi gerekiyor. Gördüğünüz gibi değerli okurlar ne kadar eli havadan, dili tanrıdan düşmeyen varsa parayla oynuyor ama Tanrıya doğru kürek çekmeyi de ihmal etmiyorlar. Acaba Tanrı fakirlerin hatalarını görüyor da zenginlerinkini görmüyor mu?
anlamak.org