İsviçre enerjiyi ekolojik üretip tasarruflu tüketiyor
Enerjinin üretimi, kullanımı ve tasarrufunu bilmek için doğanın çalışma şeklini bilmemiz gerekir. Örneğin, enerjinin korunumu olarak bilinen termodinamiğin birinci yasası şöyledir: “Doğaya salıverilen hiçbir madde ve enerji yok olmaz sadece bir şekilden diğerine dönüşür.”
Harcanan enerji aynı haliyle ya da şekil değiştirerek bulutlarla, rüzgârla, yağmurla, deniz akıntılarıyla, hava sıcaklığıyla, küresel ısınmayla olmadık yerlerde karşımıza çıkar.
Aslında enerji, bütün canlıların yaşamını tehdit altına sokmaktadır çünkü çevresel bütün tehditlerin nedeni aşırı miktarda enerji kullanımıdır. Bu tehdit hem enerji üretimi hem de enerjinin kullanımı sırasında gerçekleşiyor. Özellikle fosil yakıtlar, yenilenmesi uzun yıllar alan enerji kaynakları dünyadaki bütün canlıların yaşamını büyük ölçüde tehdit altına alıyor.
Doğanın sınırı var
Bütün bu olanlara karşı doğa, ‘benim de alım gücümün sınırları var’ diyor. Dünyanın yuvarlak olduğunu hemen hemen herkes bilir ama dünyanın, doğanın sınırlı olduğu bilinci pek akla gelmez. İlk ve ortaçağ insanına göre dünya kocaman ve uçsuz bucaksızdı. Ama şimdi gidecek yer kalmadı. Doğaya yapılacak her bilinçsiz müdahale yarardan çok zarar getirir. Çünkü doğada gördüğümüz her canlı, milyonlarca yıllık bir süreç içinde evrimsel değişimlerle çevreye uymuştur.
Doğanın sınırlılığı ilkesi yalnızca nüfus sorunlarıyla değil, sanayileşme ve kirlenme sorunlarında da karşımıza çıkıyor. Göllerin, denizlerin belirli bir taşıma gücü vardır. Bütün sanayi atıklarını denize atarsanız bir zaman gelir göl ya da deniz kendini temizleyemez, taşıma gücü kalmaz. Sanırım İzmir, İzmit körfezleri ve İstanbul’un Haliç’i bu konuya canlı örneklerdir.
İsviçre’de göl bile temiz
Çevre duyarlılığı gelişmiş olan İsviçre bir göller ülkesidir. Musluk suları içilir Zürih’te, gezerken su almanıza gerek yoktur, çok sayıda çeşme görürsünüz. Diğer şehirlerde olduğu gibi Zürih şehrinin su ihtiyacı Zürih gölünden sağlanır. Teoride gölü kirletmek denizi kirletmekten daha kolaydır ama bizde deniz kirlenirken İsviçre’de göl suları pırıl pırıl kalıyor. Göllerin her bir köşesinden yüzmeye girebiliyorsunuz. İşte burada İsviçreli, “Atalım çöpleri göle, su alıp götürür” demiyor. “Sanayi atıklarını göle boşaltalım” hiç demiyor. Burada, kömür yakan, havayı kirleten bacası uzun santrallar çoktan tarihe karışmış. “Nükleer enerji atıklarını derinlere gömelim kimse görmesin” diyen düşünce yapısını İsviçre’de görmeyiz. Yani İsviçre enerjinin ve bunun çevresel etkilerinin farkında olarak hareket ediyor.
Enerji komasına girmeyelim
Günümüzde herkesin evinde sayısız elektrikli aletler var ama büyük bir çoğunluk bu aletlerin çevreye nasıl zarar verdiğinin farkında değil. Enerjinin büyük bir kısmı çok rahatlıkla evdeki prizlerden alınıyor. Sanayi Devrimi sonrası şüphesiz insan gücüne dayalı üretimden makine gücüne dayalı üretime geçilmiş. Yani enerjisiz yaşayamaz duruma gelmişiz. Bu durumu gören ülkeler enerji üretimine ve tüketimine doyamıyorlar. İşte burada enerji tasarrufu büyük önem taşıyor.
Enerji tasarrufu tüketimin azaltılmasından başlar, tercihlere kadar uzanır. Tüketimi azaltırken tercih noktasında lamba veya LED ampuller kullanalım. Örneğin, enerji tasarrufu yapan ampuller normallerine göre biraz daha pahalı ama normal ampullere göre çok daha uzun ömürlü ve çok daha düşük güç tüketimine sahip.
Elektrikli ev aletlerini tamamıyla kapatmak da önemli bir tasarruf yöntemi. Bütün elektrikli aletler kullanılmıyor bile olsa elektriğe takılı olduğu sürece 15 Watt gücüne kadar elektrik tüketir. Siz bunları elektrikli alet sayısı ve yıllık elektrik maliyetlerini hesaplarsanız ortaya ciddi bir fark çıkar.
Satın alınan her aletin enerji tüketimine dikkat etmek de önemli bir ayrıntı. Yeni alınan buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi gibi ürünlerde mümkün olduğunca en düşük enerji tüketimli cihazlar tercih edilmeli. Gereksiz yanan tüm lambalar kapatılmalı. Çamaşırlar güneşli günlerde çamaşırlar kurutma makinasına atılmamalı.
Tasarruflar devlet destekli
Ayrıca İsviçre’de devletin tasarrufa yönelik uygulamaları vardır. Belediyeler bazı gün ve saatlerde elektrik tüketimine yarı fiyat uygulaması yapmaktadır. Örneğin bizim mahallede hafta içi akşam saat 20.00 den sabah 07.00 arası Cumartesi 13.00 ten Pazartesi sabah 07.00 arası elektrik ücretleri yarı fiyattır. Alternatif enerji her zaman gündemde olup sürdürülebilir enerji denilen güneş, su ve rüzgâr gücü ile elektrik, pil depolama, yeşil elektrik olanakları her geçen gün geliştirilmektedir.
Bütün canlıların yaşamını tehdit eden fosil enerjiler
Enerji kullanım bakımından Fosil (yenilenmesi zor) enerjiler ve yenilenebilir enerjiler olmak üzere ikiye ayrılır. Fosil yakıtlar ve Nükleer enerji olarak adlandırılan yenilenmesi çok zor kaynaklar, ciddi ve tehlikeli boyutlarda çevre sorunlarına neden olmaktadırlar. Bunlar doğalgaz, kömür, petrol, bor ve nükleer enerji kaynaklarıdır. Ayrıca bu kaynakların rezervleri sınırlı miktardadır 50 ila 100 yıl arası ömür biçilmektedir. Bu nedenle alternatif yenilenebilir enerji kaynakları bulunması bir zorunluluktur. Günlük hayatta kullandığımız benzin, mazot, kömür, doğalgaz gibi fosil yakıtlar termik santrallerde elektrik enerjisi üretmek için kullanılır. Fosil yakıtların en tehlikelisi olan nükleer enerji santralları Türkiye ve Rusya dışında toplam 17 Avrupa ülkesinde 74 Nükleer enerji santralı ve 184 Reaktör blokları bulunmaktadır. Avrupa’da ilk Nükleer santral 26 Haziran 1954 de Rusya- Obninsk’de kurulmuştur.
Çevre ve canlı düşmanı, yaşamı tehdit eden Fosil enerjiler ve özellikle Nükleer santrallerin atıkları hiçbir koşulda yok edilemiyor. Çünkü bu atıklar yönetilemiyor, bertaraf edilemiyor sadece depolanıyor. Depolamakla yok etmiş olmuyoruz sadece problem geleceğe bırakılıyor. Şu an dünyanın hiçbir yerinde bu atıkları yok edecek bir teknoloji yok. Zengin ülkeler fakir ülkeleri depo olarak kullanıyor. Nükleer enerji santrallerinde elektriğin ucuz üretilmesi çevreye verdikleri zararı görmemizi engellemez. Fosil kaynaklı yakıtların yanmasıyla oluşan enerji verimli ama bir o kadar da çevreye ve ekolojik dengeye zararlıdır. Bu kaynaklar çok miktarda ‘’sera gazı’’ oluşturmaktadır. Sera gazı; Karbon dioksit Metan, Nitröz Oksit, Hidroflorür karbonlar, Perfloro karbonlar, Sülfürhekza florit gibi gazlarından oluşan ve atmosferde ısı tutma özelliğine sahip bileşiklere sera gazı deniyor. Bu gazlar yağmurlarla asit oluşturup asit yağmurları şeklinde yeryüzüne döndüklerinden zararları anlaşılmış olup salınmaları yasaklanan gazlardır. Havadaki miktarları Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve her ülkenin hava kalitesini koruma yönetmelikleri ile sınırlandırılmış olup, sürekli ölçülerek kontrol altında tutulur. Tehlikenin farkında olan dünya en sonunda ABD’nin de katılımıyla 2016 yılında Kyoto Protokolünü imzalamış ülke sayısı 175 ulaşmıştır.
Gelecek yazıda İsviçre’de nükleer santralları ve alternatiflerini, geçiş süreçlerini anlatacağım.
anlamak.org