Anlamak Aşmaktır

Bilim İtaatsiz Olana İhtiyaç Duyar

Home » Tarikat Yurtlarından PISA Neticelerine

Tarikat Yurtlarından PISA Neticelerine

Eğer eğitimde geri kalmışlığımızla mücadele etmek istiyorsak, Türkiye’de mevcut eğitim sisteminin doğasını anlamak durumundayız. Hegel Mantık adlı yapıtında ”kötü bir insan gerçek olmayan bir insandır” der, yani kendi doğasına uygun davranmayan bir insandır. Kötü bir insan var ise doğasına uygun olduğu için vardır. Eğitimde neticeler kötü ise doğasına uygun olduğu için kötüdür.

Öncelikle şu iki terime açıklık getirelim. PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) şu an dünyada eğitim kalitesi üzerine en önemli referans kabul edilen bütün ülkelerce kabul gören sınav sistemi. OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) Türkiye’nin de üyesi olduğu bu teşkilat Dünya ekonomisinin % 85’ine sahip olmaktadır. PISA sınavları 2000 yılından beri, her üç yılda bir OECD  sponsorluğunda eğitime devam eden 15 yaş grubu öğrencilerin matematik, fen bilimleri ve okuma becerileri üzerinde yapılmaktadır.

Türkiye, OECD’nin 2015 eğitim raporunda 41. sırada yer alırken, 2016 ‘’Tek Bakışta Eğitim” adlı bütün yılların ortalama raporunda, Türkiye, 38 OECD üyesi ülke arasında 35. sırada yer aldı.

Görüldüğü gibi ortada eğitim adına, bilim adına bir hezimet var. Ortada acilen tedaviye gereksinim duyan bir hasta var. Eğitimdeki bunalım patlama noktasına ulaşmıştır. Her üç yılda bir PISA sınav neticelerinde patlayan bu bunalım maharetli eller, kör gözler tarafından karartılıyor. Havuz medyası konuyu yazmıyor yazsa da üstü kapalı geçiyor, yazabilecek özgür basın ise kapatılıyor. Eleştiri, özeleştiri kelimesiyle hiç tanışmamış her söze bir yanıtı, her yanlışı doğru gibi savunma geleneği olan AKP ve bakanı ise TV karşısında PISA neticeleri savunmaya çalışırken suçüstü yakalanıyor.

‘’Türkiye’den katılımlar yüzde 38,1’i Anadolu Lisesi, yüzde 36’sı mesleki ve teknik Anadolu lisesi, yüzde 14’ü Anadolu imam hatip lisesi, yüzde 2,1’i de fen lisesinden. Fen lisesinden katılan öğrencilerimiz bu sınavda 534 puan aldı. 534 puan hangi ülkenin puanına denk geliyor? Estonya ve Japonya’nın, yani dünyanın ikincisi Japonya’nın 538, üçüncüsü Estonya’nın 534. Sadece fen lisesindeki öğrencilerimiz girmiş olsaydı, aldığımız derece dünyanın ilk 3’ü arasında olacaktı. Fen lisesi öğrencilerimizin dünya ile yarışma konusunda sıkıntısı yok, hatta dünyanın çok çok daha önünde.” Öğrenci başına düşen harcamada OECD ortalamasının 10 bin doların üzerinde iken, Türkiye’de 5 bin doların altında bulunduğunu kaydeden Yılmaz, “10 bin dolar harcayan OECD ülkeleri ile 5 bin doların altında harcayan OECD ülkelerinin aynı sonucu almasını mı istiyorsunuz? Ayrıca Bakan Yılmaz yüzde 36,4 katılım oranı ile meslek liselerini ortalamayı düşürdü diye suçlu ilan ediyor.’’

Hâlbuki ortalamaya darbeyi indiren yüzde 14 katılım ile imam hatipler. Meslek liselerine göre 62 puan, OECD ortalamasına göre 160 puan geride kalıyor

Konuyu istatistiki bilgilerle açıklığa kavuşturmadan önce Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın iki önemli mantıksal çelişkisini vurgulamak isterim. ‘’Madem Fen Lisesi neticeleri dünyanın ilk üçü arasında ise neden İmam Hatip yerine Fen Lisesi açalım demiyorsunuz?’’ Finans mutlaka eğitim için önemli ama çare değil, daha önemlisi öğretim programı. Finans tek başına çare olsaydı kişi başına 80 bin dolar gelirin olduğu Katar’ın PISA değerlendirmelerinde sondan üçüncülük yerine birinci olması gerekirdi. Neden siz bir bakan olarak imam hatiplerin hezimetini saklamaya çalışıyorsunuz?

Bir insan ne ekerse onu biçer, cehalet ekilen yerden bilgi derleyemezsiniz.

Her toplumsal sınıf, iktidarı ele geçirdiğinde, kendi düzenini oluşturabilmek ve bu düzenin sürekliliğini sağlayabilmek için eğitim kurumunu yeniden tanımlar. Bir sınıf iktidarının, diğer sınıflar üzerindeki hegemonyasını koruyabilmesi, yalnız zora dayalı olmaz eğitim mekanizmasını kullanır. Kapitalizm öncesi dönemde eğitimin temel işlevlerinden birisi ezilen sınıflara ‘’gönüllü köleliği’’ öğretmekti. Eğitim dine dayanırdı ve toplumsal eşitsizlikler tanrının iradesi olarak kabul edilirdi. Kapitalizmde ise dine değil de, modernizeme dayandığı söyleniyordu ve bununda ‘’akla uygun’’ olduğu toplumlara benimsetiliyordu. Maalesef diyeceğim, AKP ve eğitim projesi kapitalist çağın ‘’aklına’’ bile ulaşamadı ortaçağ karanlığında kaldı. Eğitimde ilerlemek için gerekli koşullar yaratılması yerine gericilik savunuldu. Bu nasıl başarıldı ona bakalım.

Devlet kurumları küçülürken Tarikat ve cemaatler büyüdü

Eğitimde geri kalmışlığımızı inkâr edemiyoruz ama bunun çözümünü de istemiyoruz. Çünkü bilim yuvalarını kendi çıkarlarımız doğrultusunda bir arka bahçe olarak kullanmak istiyoruz. Bunun için din eğitimini ilkokullara indirip düşünceye kilit vuruyoruz. Teolojik düşünceleri bir çeşit çiğnemeye hazır lokmalar gibi çocukların ağzına veriyoruz. Biz bu lokmaları sizin adınıza düşünerek hazırladık siz düşünmeyin sadece çiğneyin diyoruz. Eğitimde bugünü anlamak için AKP’nin 14 yıllık geçmişini seferber etmemiz gerekir.

Eğitim, ana karnında başlayıp ölüme kadar devam uzun soluklu bir yolculuk. Aile içi eğitim, beslenme, ulaşım, okul, yurt, öğretim programı, araç, öğretmen her şeyi kapsamına alır.

AKP iktidara gelmesiyle birlikte Chicago okulunun iyi bir öğrencisi oldu. Her şey piyasa ekonomisi aşkına devletin küçülmesi özel teşebbüsün büyümesi gerekirdi. Güvenlik, yargı ve maliye dışında Devlet elinde ne var ne yok sattı kendini küçülttü o suni rahatlıkla bugünlere geldi. Devlet küçülürken Milli Eğitim gibi önemli bir kurumunu siyasal İslam’la kan bağı olduğu Tarikat ve cemaatlerin eline bıraktı. Dikkat edilirse cemaat ve Tarikatların büyümesi AKP iktidarı ile eşzamanlıdır.

AKP iktidarı itaatkâr, muhafazakâr, sorgulamayan bir nesil yetiştirme aşkıyla eğitime ilk darbesini 4+4+4 yasası ile indirdi. Çünkü yürürlükte olan 8 yıllık kesintisiz eğitim sistemi ile imam-hatip okullarının orta kısımları kapatılmıştı. Bu vesileyle imam-hatiplerin orta kısmını açarak çocukları oraya yönlendirerek genç fidanları yeşermeden kurutmayı tercih etti. 4+4+4 yasası ile çoğu köy okulları kapatılarak köylüler ilçelerdeki okullara yöneltiliyor. Bununla alakalı da öğrencilerin gidebilecekleri tek adres cemaat yurtları oluyor. AKP’nin özellikle 4+4+4 dayatmasının tek nedeni eğitim sistemini dini kurallara göre biçimlendirmekti ve başardı.

AKP, bunlarla da yetinmedi sosyal devleti yok ederek eğitimi özelleştirdi. Eğitimi bir cemaate, yurtları başka bir cemaate teslim etti. Tarikat-Cemaat okul ve yurtlarının önünü açtı, bunları teşvik etti, destekledi. Yoksul bırakılmış insanlarımızı tarikatların-cemaatlerin kucağına itti. İnsanlarımız çocuklarını okullara göndermek için bu karanlık tarikat-cemaat ağlarına mecbur kaldı. 14 yılda 1,5 milyon imam hatipli yarattılar. ‘’Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Şura Salonu’nda düzenlenen “İmam Hatip Okulları Birlik ve Beraberlik Programına katılan Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Ali Erbaş, 500 imam hatip okulunun 3 bin 500’e, İlahiyat Fakültesi sayısının 17 binden 100 bine, imam hatipte okuyan öğrenci sayısının ise 60 binden 1,5 milyona çıktığını söyledi.’’(kaynak Birgün 18.05.2016)

AKP iktidarı, tarikat-cemaat okul ve yurtlarının önünü açtı. Yasa dışı ve denetimsiz olarak işletilen tarikat-cemaat yurtları ve okulları 14 yılda mantar biter gibi bitti. Dün Konya, Diyarbakır Kulp Karaman-Ensar bugün Aladağ çocuklarımızın hayatı karartıldı.

Türkiye’de 2015 yılı verilerine göre Kredi ve Yurtlar Kurumu’na (KYK) bağlı 396 yurt bulunuyor. Açık öğretim dâhil yaklaşık öğrenci sayısı 6 milyonken yurtların toplam kapasitesi ise 2015 yılı verilerine göre 367 bin. Aradaki farkı devlet görmüyor mu? Kesinlikle görüyor. TOKİ bugüne kadar 188 yurda karşın 608 cami ve 758 ticaret merkezi yapmış. “Peki, yüzbinlerce kişilik dev stadyumlar, köprüler havaalanları, AVM ler yapan devlet, öğrencilerin ihtiyaçları olan yurtları yapamaz mı?” Kesinlikle yapar ama devletin zihin altında dini örgütlenme yatıyor.

AKP’nin devlet yurtlarının kapasitesini bilerek arttırmayarak öğrencileri cemaat yurtlarını tercih etmeye zorluyor. Çünkü cemaatlerin 2014-2015 yılı rakamlarına göre Türkiye’de 2 bin 86 yükseköğretim yurdu bulunuyor. Devamı ve canlı ispatı, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Bakanlığın 2017 yılı bütçesinin TBMM’deki görüşmeleri sırasında, “FETÖ terör örgütünün yurt olarak ortaya koymuş olduğu yapılar içerisinde 800’ü aşkın yurda el koymuş durumdayız’’ açıklamasında bulundu El konulan Cemaat yurtlarından vakıflara da tahsis edileceğini söyleyen Bakan Kılıç, “Ensar Vakfı da eğer şartları karşılıyorsa alacaktır’’ dedi. Buda yetmez Fetö’den kalan okullar Fen liselerine değil imam-hatiplere tahsis ediliyor.

Cemaat ve Vakıf yurtlarına mecbur kalan öğrencilere ne yapılıyor? Wolfgang Sofsky’nin “Dehşetli Zamanlar” kitabında geçen şu sözcükler aklıma geldi. “Kurtların özgürlüğü kuzuların sonu demektir.” Evet denklem bazen bu kadar basit olabiliyor. Cemaat ve Vakıf okul ve yurtlarında olanlara sadece Türkiye değil bütün dünya şahit oldu. Tecavüzden kurtulanlar yangına yakalandı, yangından kurtulanlar dertlerini anlattı. Çok erken namaza kaldırılıyoruz, akşamları din derslerine zorlanıyoruz. Acısını bağrına basan baba haykırıyor, biliyorum bunları ne olduğunu ama fakirim param yok, köyde okul kapatıldı buraya mecburum.

Haber Türk’te yayımlanan “Yurtlarda adabı muaşeret dersleri verilecek” başlıklı haberde KYK’nın yeni dönem programında “görgü” dersleri, Diyanet’le yapılan protokolle “din sohbetleri”, “15 Temmuz şehitler haftası” ve “Kut-ul Amare Zaferi” kutlamalarının imamla dini sohbetler var.

Neden Matematik, Fen dersleri yardımı değil de din sohbetleri?

Bu kadarını yazdıktan sonra sanırım denklemi kolay çözebileceğiz. Devlet kendi yapamadıklarını veya yapmaya cesaret edemediklerini özlemi olan ‘’dindar kindar’’ neslin yetiştirilme görevini arka bahçesi olan Vakıf ve Tarikatlara teslim ediyor.

Düşüncenin Devlet eliyle Dondurulması

Bütün bunlardan sonra insanın kendi kendine şu soruyu sorması gerekiyor? Bir devlet bile bile ülkemizin geleceği olan gençler üzerine sadece politik çıkarları gereği bu kadar insafsız olabilir mi?

Benzer soruyu Prof. İlber Ortaylı soruyor, OECD’nin 72 ülkeyi kapsayan ‘Öğrenci Değerlendirme Programı’ PISA sonuçlarını değerlendirdi. “Artık kendimize gelelim, kasabalı politikacı zihniyetiyle ziyan ettiklerimiz kendi evlatlarımızdır”

Birey bir toplumun bağrında dünyaya gelir ve koşulların ürünüdür. Yani bireyin, entelektüel kazanımları yaşadığı toplumsal koşullara bağlıdır. Toplumu ve onun bireylerini tehdit eden unsurlar mevcut sisteminin gerici eğitim uygulamalarından ileri gelmektedir.

Hiçbir meslek okulunun orta öğretimi yokken getirilen 4+4+4 gericilik yasası ile imam hatiplerin orta öğreniminin açılması şu anlama gelir. Zihinsel olarak olgunlaşmamış çocukları mitolojik hikâyelerin gerçek ve kesin doğrular olarak anlatılması, hayatını değişmez kurallara göre yaşanması gerektiği, bu kuralları sorgulamanın yasak olduğunu söylemek, korkutmak, kendi haklarını savunamayacak yaşta olan bu çocuklar için bir psikolojik travmadır. Dünya’da dini eğitim veren bütün kurumlar işlerini sağlama almak kaydıyla çocukları küçük yaşta dogmatik bilgilerle köreltirler. Ama bunu bilim yuvalarının yapması vicdansızlıktır. Çünkü biliyorum imam hatipler ne yüksek matematikle ne de atom fiziğiyle uğraşırlar, eğer uğraşıyorlarsa neden imam hatip densin.

Kapandığında bir daha açılmayan kapılar

Beyindeki bilgi yollarının belirli bir yaşa kadar kullanılmadığı takdirde geriye dönüşü olmayan bir şekilde kapanır. Bir kişi beyin kapasitesi yüksek olsa dahi, teolojik eğitimle tek boyutlu insana dönüşür. Dini eğitim sorgulamaz, çocukları dogmalarla, yasaklarla, günahlarla korkutarak bilgi yollarını sınırlar, tıkar ve kapatır.

Dünya’da nice yetenekler keşfedilmeden yok olup gitmektedir. Belki fizikte Nobel ödülü alacak bir yetenek, şimdi terzilik yapmaktadır. Elimizdeki tüm eğitsel bilgiler ve gözlemler, belirli bir yaşa kadar eğitilemeyen insanların, daha sonra eğitilmelerinin hemen hemen olanaksız olduğunu göstermektedir. ‘’Demek ki, kalıtsal yapı ne olursa olsun, bilginin verileceği zamanın seçilmesi çok büyük bir önem taşımaktadır.’’ Bir insana eğitileceği dönemde verilen bilginin, o insanı gelecekti nerelere sürükleyebileceğinin değerlendirilmesi çok iyi yapılmalıdır.

Çocuğa, insana geleceğe verilen değere canlı bir ibret örneği;

2016 yılı itibarı ile piyasa değerleri ve genelinde öğrenciler tarafından kurulmuş birkaç Firma.

Apple:682 milyar$ – Google:570 milyar$ – Facebook 315 milyar$ – Yahoo:155 milyar$.

2016 yılı itibarıyla Türkiye’nin en değerli on şirketleri Toplam piyasa değeri 90,3 milyar $

  1. Koç Holding-2. Garanti Bankası- 3. Akbank-4. Türkcell- 5. Türk Telekom- 6. İş Bankası
  2. Sabancı Holding- 8. Enka Holding- 9. Halkbank- 10. Vakıfbank

Görüldüğü gibi Türkiye’nin en büyük on kuruluşu yukarda öğrencilerin kurduğu bir firmayı satın alamıyor ve bu öğrenciler dini okullardan gelmiyor.

Eğer doğada merak ettiğimiz herhangi bir şeyin aydınlatılmasını istiyorsanız, bilimsel düşüncenin alfabesi olarak görülen matematik başta olmak üzere sırasıyla, fizik, kimya, jeoloji, astronomi ve biyolojiyi sindirmiş olmamız gerekiyor.

Aklın yolu birdir, bugün ki eğitim sisteminizle 2018 de olacak PİSA imtihan neticelerini ülkemiz adına tahmin etmek zor değildir. Gerçeğin peşinden gideceği bir topluma ulaşmayı hedefleyen bir sistem, her şeyden önce insanın kendini gerçekleştirme sorununu dert edinmesi gerekir.

Ya politik çıkarlarınız için ülkenin geleceğini feda ederek mevcut gerici eğitimi savunacak, ya da ilerlemek için gerekli bilimsel eğitime yöneleceksiniz üçüncü bir yol yok.

Anlamak.org

Name of author

Name: webmaster

%d blogcu bunu beğendi: