İçinde pislikler barındıran oyun
Bütün “değer ölçüsü” yenme ve yenilme üzerine kurulan bir yarışta, son haftalara gelince yangın sadece Türkiye’de değil bütün Avrupa stadyumlarında alevlendi. Düşenler, kalkanlar, ipi göğüslemek için her yolu mübah sayanlar gözümüzün önünden bir film şeridi gibi geçti. Ben aslında bir yazımın konusunu futbola ayıracağımı hiç düşünmezken, akşam haberlerini dinlemek için açtığım televizyonda haber adı altında tam bir saat FB – GS maçını ve başkanlarının görüşlerini dinleyince, bir kere daha İspanya’nın faşist diktatorüne hak vermekten kendimi alamadım.
Arap şeyhlerinin halklarını 1400 yıldır cennet hayali cehennem korkusu ile yönettiklerini biliyordum. Diktatör Francisco Franco da ben İspanya’yı 35 yıl Boğa güreşleri, futbol maçları ile yönettim sözlerini okuduğumda cehaletin çok çeşitli olduğunu anlamıştım. Evet bütün bunları anladık da köprünün altından çok sular aktı, size ne oluyor ey 21. yüzyıl cahilleri?
Günümüz şartlarında spor anlayışı üzerine kısa bir gezintisi yapalım. Bütün dünyada halkların somut sorunlarını, içinde yaşadıkları yaşam koşulları belirler. İçinde yaşanılan konum; işsizlik, yoksulluk, pahalılık, yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmacılık baskı zulüm ve şiddet. Yapılması gereken, bu olguların nedenlerini ortaya koymak, düzenle siyasal sistemle olan bağlantılarını sergilemek ve çözümü konuşmak. Ama ne yapılıyor? Çok uzağa gitmeyelim sadece son FB – GS maçının bir hafta öncesi ve sonrasına gidersek kralın çıplak olduğunu görüyoruz. Ülkenin gündemi; gazeteleri, televizyonları, hatta siyasileri alt tarafı bir futbol maçına kilitleniyor.
Çünkü futbol dünyanın en büyük finans merkezi oldu. Çünkü egemenler, sporu sömürdükleri kesimleri kontrol altında tutmak için kullanmaya başladılar. Futbol televizyon üzerinden pazarlanan bir ürün haline geldi. Futbol üzerinden bahis adı altında kumar oynatılmasına başlandı. Emek harcayarak, çalışarak kazanma düşüncesinin yerini, emek harcamadan köşe dönme “bilinci” aşılandı. İnsanların “değer ölçüsü” yenme ve yenilme üzerine kuruldu. Futbol bu anlamda toplumun kitlesel olarak uyutulmasının en önemli aracı ve afyonu oldu. Futbol kitleleri sadece şiddete değil, uluslararası oyunlarda ırkçılığa götürdü.
Futbol sadece şiddetle kalmadı; içinde mafya, tarikat, şeyh, üfürük, vergi kaçakçılığı, şike, rüşvet barındırmaya başladı. Bırakın ülkelerde olanları, dünya futbolunu yönetenler de kendilerini pislikten arındıramadılar. Mevlana misali; ‘’ Testide ne varsa dışına o sızar’’ … Adına FİFA denilen kuruluş Zürih kentinde ve başkanı İsviçreli Sepp Blatter. FIFA ve başkanını suçlayan milyarlarca euro yolsuzluk üzerine 31 Mayıs 2011 tarihinde 20 Minuten gazetesi İsviçre halkı üzerinde bir anket yapıyor. Soru; Sepp Blatter’in rüşvete karıştığına inanıyormusunuz? (Glauben Sie, dass Sepp Blatter korrupt ist? ) Yüzde 3,3 inanmıyorum, yüzde 4,2 bilmiyorum, yüzde 6,6 az da olsa olabilir, yüzde 85,9 eminim inanıyorum diyor. Kendi öz halkından nefret kazanan biri bu kirli düzende paranın gücüyle, rüşvetle tekrar başkan oluyor ve dünya futboluna yön veriyor. Eski UEFA Genel Sekreteri Lars-Christer Olsson, Futbol nedir?” sorusuna şöyle yanıtlıyor: “Kara parayı aklamak için en cazip alan”…
Eyyamcılar ve çok bilmişler…
Nedenleri değil, sonuçları konuşan ülkemizde, biz bir kerelik olsun futbol adına nedenleri, doğru bilinen yanlışları konuşalım. Nasıl oldu da ülkemizde spor bu hale geldi. Üretim araçlarına sahip olanlar sadece eğitim araçlarına sahip olmakla kalmıyor, bu araçları halkı uyutmak için kullanıyorlar. Düşünebiliyor musunuz bir maç sonrası bütün kanallar kıran kırana, saatlerce futbol konuşuyor, futbol tartışıyor. Eskiden haftasonu oynanan maçlar play-off sistemi ile hafta ortası da oynanmaya başlayınca bütün bir hafta içimiz dışımız futbol oluyor. Gol idi, değildi, pas verseydi vermedi, faul idi, değildi, ofsayt kokuyordu, hakem yanlış karar verdi vs. İyi de kardeşim benim futbola ilgim var ve bu maçı izlediysem, benim bir tercümana ihtiyacım yok ki? Görünen köy klavuz istemez, ben de görüyorum bırak ben karar vereyim.
Okulda ders veren öğretmen, labaratuarda deney yapan bir derde çare bulan bilim adamı, fabrikada çalışan işçi, tarlada çalışan çiftçi yaptığı iş ve sonrasıyla, yorgunluğu ile mutlaka bir mutluluk yaşıyordur. Size soruyorum saatlerce televizyon kanallarını, gazete sütunlarını işgal eden boş boğazlar; 22 kişinin oynadığı 24 kadar kuralı olan bir oyunu saatlerce konuştuktan sonra bugün ne ürettim, kime ne faydam oldu diye kendinize bir soru soruyor musunuz?
Bunlara olanak sunan gazeteler, televizyon kanalları futbol ve dizilere ayırdığınız zamanın yüzde birini savunduğunuz sistemin pislikleri olan işsizlik ve yoksulluğun nedenlerine ayırabiliyor musunuz? Sanki ülkedeki boş boğazlar yetmiyormuş gibi sınır ötesinden insanlar getirerek boş laflar konuşturmak zorunda mısınız? Halkın dertleriyle, sorunlarıyla ilgilensin diye seçtiği milletvekili mesai saatlerinin yarıdan fazlasını spor sahalarında, televizyon ekranlarında spor yorumculuğu ile geçirmek zorunda mı? Haber spikeri final maçı öncesi “kanlı mı olacak, kansız mı olacak?” gibi kışkırtıcı sözleri haber niteliğinde söylemek zorunda mı?
Değerli okurlar bu tür örnekleri çoğaltabiliriz. İnsanların zihnini zehirlemek için hemen “konunun uzmanları” devreye sokuluyor, önce gündem yaratılıyor. İsminin önünde takıları olan üniversite üyeleri, herşeyi bilen köşe yazarları, sporcu milletvekili, çok ünlü sanatçılar ve niceleri bu amaç için seferber ediliyor. Ortam oluşuyor, bıçaklar çekiliyor, koltuklar sahaya fırlatılıyor, ortalık yakılıp yıkılıyor, insanlar birbirine düşmanlaştırılıyor, büyük maddi zararlar oluyor. Yine bu çok bilmiş gurubu utanmadan sahneye çıkıyor ve yarattığı eserin faturasını taşkınlık yapan holiganlara yüklemeye çalışıyor.
Gerçek, eğer görmek istiyorsanız sizin de görebileceğiniz kadar açık ve çıplaktır. Ülkede futbol adına yaşanan kepazelikler bir olgudur, ama çok sıkı sarıldığınız mevcut düzenin ürettiği bir olgudur.
anlamak.org