Eğitim Eleştirisi
Konu eğitim olunca sanki kendi kendime içimde bir zorunluluk, borçluluk hissi ile klavyenin başına geçip tuşlara vurmaya başladım. Yazdığıma göre derginize ilgim halen devam ediyor. İlkokula başladığım ilk gün gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Benden büyük abim okula gittiğinden biraz birikimim vardı. Hazır ol, hizaya geç, Türküm doğruyum, çalışkanım vs. Öğretmenin boy sırasına geç nidası üzerine olduğum yerde elleri yapıştırdım dimdik hazır ola geçtim. Nereden bilirim herkesin arkama dikilip kuyruk oluşturacağına. O sırada öğretmenin ikinci bir nidası geldi ; ‘’Ne lan, sırık gibi boyunla en öne geçmişsin’’ Bugün aradan 50 yıl geçti öğretmen bu öğretisini bana unutturamadı. Askerliğimi Tokat Avcı Taburunda kısa dönem yedek Subay olarak yaptım. Akşam dersinde komutan emir ve emir tekrarlarını anlatıyordu. Er’e çay getir diyor, er çayı getirmeden önce komutanıma bir çay getireceğim diye emir tekrar ediyordu. Derin bir kuyu, komutan atla derse er atlamalı imiş. Ya ölürse dedim? Komutan atla diyorsa atlayacak emri sorgulamayacaksın, ölürse sorumluluk komutanın, iç hizmetler kanunu madde falan filan. Askerlikten sadece aklımda kalan.
Eğitim üzerine yazılmış bütün değerli yazılarınızı okudum, mutlaka eğitim açmazımız öyle dergi sayfalarına sığacak küçüklükte değil. En azından, kanayan yaraya parmak basan, sonuçlardan çok nedenleri araştıran, kafamdaki sorulara yanıt olan, sistemin eğitsel tabularını rahatsız eden, dinin eğitimdeki ağırlığının artırılmasını eleştiren, velhasıl ortaya daha “aktif” bir bilgi ve eğitim teorisi koyan yazılar aradım. Bazı ’Ne şiş yansın ne kebap’’ türü yazılara da acı tebessüm ettim.
Dostlar derginize hem bilim hem sanat dergisi diyerek yazmak, en önemlisi hem yazıp hem de temiz kalmak istiyorsanız suya sabuna dokunmalısınız. Hele şu Bertolt Brecht’in, “Hatalar kötü değil. Onları düzeltmemek bile kötü değil. Kötü olan, onları gizlemektir,” sözlerini durmadan yüksek sesle telaffuz etmeliyiz. Bu kadar giriş faslından sonra konumuza geçelim.
Eğitim, acı ama gerçek ülkemizin kanayan yarası, genç nesil bir toplumun geleceği, eğitimsiz bir gençlik o toplumun patlamaya hazır tehlikesi. Türkiye eğitim sisteminin genel sorunları herkesin malumu; yönetsel, teknik, sosyal/ideolojik. Bu sorunların her biri için bir kitap yazsak bitiremeyiz ama yazımın içeriğinde kısa da olsa değineceğim. Küresel dünya kabuk değiştiriyor, bir ucunda olan bir değişim diğer ucunu aynen etkiliyor. 1-Biz bu değişimlere ayak uydurabilir, yerel tarih ve kültürümüzle bütünleşmenin yanı sıra dünya vatandaşı olabilmeyi sağlayacak bir eğitim sürecine geçebiliriz. 2-Eski yaklaşımlarımızla değişime direnir, hayır biz bu dünyanın dışındayız da diyebiliriz. 3-Dünya vatandaşlığı çağdaş eğitim deyip gericiliği pompalayarak halka yalan söyleriz.
Peki, biz hangi alternatifi uyguluyoruz? AKP’nin 12 yıllık iktidarı üçüncü alternatifi uyguluyor. Gerici ideolojik emellerine, dindar gençlik hayallerine bir toplumun geleceğini kendi elleriyle toprağa gömüyor. Bu söylemlerim lafla değil ciddi kanıtlarla vurgulamak isterim.
a) Günümüzde dünya kamuoyunu fazlasıyla ilgilendiren eğitim alanında karşılaştırma ve süreç analizlerine olanak sağlayan ortaöğretimdeki eğitim kalitesi üzerine yapılan en önemli referans kabul edilen bütün ülkelerce kabul gören sınav sistemi Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA(Programme for International Student Assessment). Bu sistem her üç yılda bir OECD tarafından OECD ülkeleri arasında 15 yaşındaki öğrenciler üzerinde gerçekleştiriliyor. Türkiye’nin de üyesi bulunduğu (OECD) Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü Dünya ekonomisinin % 80’ine sahip olmaktadır. 2012’de söz konusu ülkelerden 28 milyon öğrenciyi temsilen 510 bin öğrenci ile sınav gerçekleştirilmiştir. Türkiye’deki sınava 57 ilde, 170 okulda okuyan yaklaşık 5 bin öğrenci katıltmıştır. Sınav neticelerinde sınava katılan Müslüman ülkelerden hiçbiri ilk 40 sırada yer alamamış. Türkiye toplamda 44. sırada yer alırken OECD ülkeleri arasında sondan üçüncü olmuştur. PISA değerlendirmelerine göre bu netice Okuduğunu anlamayanlar grubuna isabet etmektedir. Genel PISA neticelerinde bizim dinsizler dediğimiz ülkeler Çin ve çevresi ilk 7 sırayı paylaşıyor, devamında Avrupa ağırlıklı ülkeler yer alıyor. En ilginci de bu neticeler açıklandığında Avrupa çalkalandı, İsviçre dokuzunculukla sevinir gibi görünürken daha ilerisi için neler yapabiliriz tartışmalarını başlattılar. Almanya, İngiltere de ciddi eleştiriler başlarken ABD 25. Sıradan sonra gelince Obama hemen eğitim birimlerini sorguya çekti. Değerli okurlar Türkiye bu sınavlara 2003 yılından beri katılır ve her seferinde daha gerilere düşer. Şimdi sizlere soruyorum, bu dönem AKP dönemi her soruya At cambazı misali mutlaka yanıtı olan bu iktidar PISA neticelerine özellikle Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Eğitim bakanı tarafından yapılmış bir değerlendirme var da siz bulursanız ben yazdıklarımı geri çekerek özür dileyeceğim. Eğitsel başarı; dinle imanla veya rekabet, yarışma ve liberal politikalarla tutturulamıyor. Geriye ne kalıyor, okuduğunu anlamayan toplum mutlu olamaz Matematik bilmeyen toplum düşünce üretemez eğitim öğretime verilen önem, bilime verilen önemden geçer.
b) Eğitimin önemi konusunu daha iyi anlamak için bir de PISA neticelerinin pratik yaşamdaki durumlarına bakalım. Hepinizin mutlaka yakından tanıdığı birkaç örnek kuruluşu gündeme getireceğim. WhatsApp-Facebook-Google-Apple-Yahoo-Ebay vs. Bu kuruluşların çoğunu PISA öğrencileri, gençler internet üzerinde aklı kullanarak beş parasız kurdular.
Google Larry Page ve Sergey Brin tarafından kuruldu şu anki piyasa değeri 241 Milyar dolar.
Apple: Politik ilticacı bir babanın oğlu olan Steve Jobs tarafından kuruldu şu anki piyasa değeri 185 Milyar dolar
Facebook: Mark Zuckerberg isimli bir öğrenci tarafından kuruldu şu anki piyasa değeri 100 Milyar doların üstünde.
eBay: Hiç bir kuruş sermayesiz Pierre Omidyar tarafından kuruldu Şu anki Borsa değeri 56 Milyar dolar
WhatsApp: Jan Koum tarafından kuruldu ve 2014 Ağustos ayında Facebook tarafından 19 Milyar dolara satın alındı
Yahoo: Elektronik Üniversite mezunları David Filo und Jerry Yang tarafından kuruldu. Şu anki piyasa değeri 12 Milyar dolar
Bir karşılaştırma yapma babında size Türkiye’nin en büyük 10 şirketinin cirosunu ilişikte sunuyorum
1. TÜPRAŞ/Ciro:47 Milyar TL 2. Petrol Ofisi/Ciro: 20,2 Milyar TL
3. Türk Hava Yolları/Ciro: 14,9 Milyar TL 4. Opet/Ciro: 14.71 Milyar TL
5. Türk Telekom/Ciro: 12,7 Milyar TL 6. Philip Morris Sabancı/Ciro: 12.69 Milyar TL
7. Shell&Turcas Petrol/Ciro: 12.24 Milyar TL 8. Arçelik/Ciro: 10.55 Milyar TL
9. Türkcell/Ciro: 10,5 Milyar TL 10. Enka İnşaat/Ciro: 10,2 Milyar TL
Gördüğünüz gibi en büyük 10 şirketimizin cirosu bir Facebook u satın alamıyor. Bu benim kafamda tusinamiler oluşturuyor. Yukardaki istatistik eğitimin, insan değerinin gençliğe olan yatırımın ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. Bir ülkede eğitim adına sorgulama, okuma, araştırma, eleştirme ve analiz etme güdüleri yerini tanrı, din, vatan, millet, etnisist kimlikler, sex, para, futbol, diziler, gibi sistemin oluşturduğu kültür öğelerine bırakırsa benim bu yazım da körler ülkesinde ayna satmaya benzer.
Yukarda bahsettiğimiz gibi eğitimin yönetsel, teknik, sosyal/ideolojik sorunları arasında bizim okullarımız gerekli teknik cihazlarla donatılmamış biz onlarla yarışamayız diyenlerimiz de olur. Burada sorun sadece para, teçhizat değil, zaten iş sadece para endeksli olsaydı kişi başına 77 bin dolar gelirin olduğu Katar’ın PISA değerlendirmelerinde sonunculuk yerine birinci olması gerekirdi. Burada sorun dindar gençlik yetiştirmek için kullanılan yöntem, uygulanılan teokratik ideoloji halen gündemi dershanelerin, imam-hatip liseleri, ilkokullarda zorunlu din dersi ve 4+4+4 gibi konular oluşturuyor olması. Modern toplumda bilimin büyüyen rolü, bilim eğitiminde dinin değil, bilimin yeri olmasını gerekli kılmaktadır. Bir tarafta dinde zorlama yok diyeceksin, diğer tarafta zorunlu din dersini ilkokullara indireceksin. Arthur Schopenhauer’ in o ünlü sözleri bu anlayışa yanıt olabilir. ‘’Dünya, 15 yaşından küçük çocuklara din dersi vermeyecek kadar dürüst olursa, belki o zaman ona umut besleyebiliriz.’’ İmam hatip liseleri erkek egemen toplum yapısının devamından yana olanların bir arka bahçesi, devamlı özendiriliyor. Bunlar vali, hâkim, kaymakam olabiliyorlar. Eğitim özgürlüğü diyelim, benim sorum bu okulların müfredatı araştırmalara” değil inanca dayandırılıyorsa” bu öğrenciler neyi tartışacak. Bilmek öncelikle kuşku duymayı, sorgulamayı, soru sormayı gerektirir. İnanç ise bunların reddi üzerine oturur, tartışılmaz. Şayet bu okulların müfredatı pozitif bilim içerikli ise neden İmam hatip deniliyor?
Evet, iki düşünce biçimi olan bilim ile dini uzlaştırmak mümkün değildir. Bilimde, yanılsanabilir olmayan bir kavramın bilgi değeri yoktur. “Elimde kırmızı bir balon var” yanılsanabilir bir önermedir. Eğer yanlışsa, yani elimde bir balon yoksa ya da başka renk bir balon varsa, bunu anlamak çok kolaydır. Ölümden sonra hayat var” yanılsanabilir değildir. Bilimde yargıların deneyden (testten) sonra, dinde ise önce yapılmasıdır. Dinsel bilgi Tanrısaldır ve doğrudur. Sorgulanmasının bir gereği yoktur. Hatta sorgulanması bir günahtır. Bilim Tanrı iradesine müdahale ettiği için bilimin özgürce gelişmesine karşıdırlar. Ayrıca, üç büyük dindeki öbür dünya inancı da, bilimsel aktiviteyi engeller. Bu dünya faniyse ve gerçek hayat, öbür dünyadaysa ve bu dünyadaki hayat sadece öbür tarafa hazırlık için geçirilmesi gereken bir imtihansa, siz sözlerle bilimi ne kadar özendirirseniz özendirin bunu müminlere anlatmakta zorlanacaksınız. Ünlü iktisatçı Keynes’i sevmesem de sözleri buraya uyar. ‘’Fikirler doğru da olsa yanlış da olsa genel olarak zannedildiğinden daha kuvvetlidir’’
Dostlar yorum yine çok uzadı ama öyle bir başlık var ki değinmeden geçemeyeceğim. İslam dininde eğitim öğretim olgusu. Sanki bu yazı bana bir kişinin tek taraflı okuyup öğrenip diğer taraflara sağır kalmasını anımsattı. Çok fazla okuduğum dini konularda alışık olduğum bir algı metodu. Sanki her paragrafı eleştiriye çağrı yapıyor dersem işin kolayına kaçmış olacağım, her paragrafı ayrı ayrı didiklesem yazı uzayacak. Dini bir konuda inançlının bu tür çelişkiler ortaya çıktığın da ilk otomatik tepkisi, bilimsel bilginin reddi olmaktadır. Fakat eğer bilimsel bilginin doğruluğu çok açıksa veya zamanla açık hale gelirse, ancak o zaman bilimsel bilgiyi mecburen kabul edip, bu sefer, bu yeni bilgi ışığında dinsel bilgiyi farklı yorumlayarak, ortadaki çelişkinin üstünü örtmektedirler. Kuran’ın çok fazla ve değişik şekillerde yorumlanması da bunu gösterir.
Aslında yukarda bahsettiğim konular yazının içeriğine yanıt olacak ama yutamadığım hazmı çok zor olanlara yanıt vereyim. ‘’İnsanı bir beyaz eşyaya benzetip nasıl firma garantisi varsa ilahi bir makina olan insanı sonsuz güç kuvvet sahibi olan Allah başıboş bırakmamış diyor.’’ Ben de hey yüce Allah keşke şu insanları bir başıboş bıraksaydınız da sizde görseydiniz şu insanlığın halini diyorum. Dinin olmadığı bir dünya hayal edin, İntihar bombacılarının, ikiz kulelerin, Londra metrosu, Haçlı Seferleri’ İsrail-Filistin savaşları, Hintlilerle Pakistanlıların ayrılmaları, Sırp-Hırvat-Müslüman katliamları, Yahudilere yapılan eziyet, Kuzey İrlanda sorunları, namus cinayetleri, Müslüman’sa İran-Irak savaşı, Irak’ın Kuveyt’i işgali, Taliban’ı, El Kaide’yi, Libya’yı, Suriye, İşid, aklıma gelenler. Bu Müslüman Türkiyeliyse Maraş, Çorum, Sivas katliamlarını da anımsatalım. Ne dersiniz dostum bunlar Tanrı yanılgısı mı? Bir de Tanrının olmadığı bir dünyayı hayal edin bunlar olur mu?
Matematikte sıfırı bulan El Cabir ise, ben ve düşünenler bir buluşun sahibine dinine bakmadan buluşun insanlığa olan yararına seviniriz. Bu bir buluş dini eğitim değil yüzlerce misli buluşu yapan Hristiyanları göz ardı etmeyelim. Alman filozof Dehaksley şöyle der ‘’Din ile fen öyle ikiz kardeşler ki birinin yok olması diğerinin ölümü demektir’’ Öncelikle şunu ısrarla vurgulayım, bazı sözler vardır güncelliğini korur bazı sözler ve buluşlar vardır zaman tarafından yalanlanır. Tıpkı dünyanın düz olup sonra yuvarlaklaşması veya atomun parçalanması gibi. 1-Ben bir alıntı yaparsam önce o alıntıyı akıl süzgecimden geçiririm günün şartlarına uyuyor mu diye. 2- Dehaksley diye bir Alman filozof ve bu sözler Alman kaynaklarında yer almıyor nereden buldunuz çok merak ettim. 3- Dehaksley denen adam öyle bir sözcük kullandıysa günümüz koşullarına göre halt etmiş. Bilim ve dinin uyuşmazlığını çok açık ve net yukarda ortaya koydum. 4-Ben burada sizlere din üzerine söylenmiş yüzlerce filozof ismi yazarım isimlerini listelerde araştırmanıza gerek kalmaz.
Modern Astrolojinin kurucusu kabul edilen büyük Türk bilgini Ulu Bey diyorsunuz. Dostum ben Ulu Bey den sadece gökbilimleri değil Matematik üzerine çalışmalarından da gurur duyarım. Yalnız Astroloji çalışmalarının geçmişi M.Ö 3000 yıllarına kadar uzanır ilk çalışmalar Mezopotamya, Mısır, Çin, Hindistan, Eski Yunan yani Uluğ beye kadar 4500 yıllık bir çalışma var. Hani Ulu beyden açılmışken ben size sorumu sorayım. Din gerek kitapları gerek vahiyleri, kültürü, ahlakı ile devletin bütün medreselerini, okullarını, camilerini, derneklerini kullanmış ama Müminlerine bir insanlığı bile öğretememiş. Uluğ Bey gibi bir bilim adamı da oğlu tarafından 1449 yılında öldürülmüştür. Tıpkı dört halifeden üçünün öldürülmesi gibi.
Diğer bir husus, İslam dünyasında, iddia edildiği düzeyde güçlü ve önemli miktarda bilimsel çalışma olmamıştır. İslam dünyası daha çok eski yunanda elde edilmiş bilgiler ve bunların yazıldığı kitapları korumak ve sonraki çağlara aktarmak işlevini üstlenmiştir. Matematikte, astronomide, vs. yapılan belli bazı buluşların sebebi ise, bilimdeki gerçek motivasyon kaynağı olan “gerçeği bulmak” değil, eldeki dinsel doğmanın doğruluğunu göstermeye yönelik delil elde etmektir. Bu yüzden gelişmeler, daha çok matematik ve astronomi gibi, Allah’ın yüceliğine pay çıkarılabilecek veriler ortaya çıkaran alanlardadır. Ki bunların miktarı hem sınırlı hem de bunlar dini inancın toplumsal yaşama nüfuz etmediği dönemlerdir. Mekke ve Medine vahiylerini incelerseniz bu farklılığı çok net görürsünüz. Bilim her zaman özgür ortamda yeşerir. Ne zaman ki din ve dinsel düşünce, hayatın tüm noktalarına nüfuz etmeye başlamıştır, o zaman her türlü bilimsel gelişmenin de önü tıkanmıştır. Günümüzde ne böyle bir özgür ortamdan ne de buluşlardan bahsedemeyiz.
Değerli dostlar yine bir yorumun sonu her zaman söylüyorum yazdıklarım eleştiriye açık. Algı anlama yanılgısı yapılmasın, dinsel düşünceye olan eleştirim, bilime, bilimsel düşünceye ve gelişmeye zarar vermesi sebebiyledir. Yoksa masum ibadetler veya iyi ahlaki yücelten söylemlerle doğrudan bir alıp veremediğim yoktur.
anlamak.org