Bu Vatan Hepimizin(miş)
Üretim araçlarını elinde bulunduran sınıfın, aynı zamanda zihinsel üretim araçlarını nasıl kontrol ettiğini canlı canlı izledim. Emeği ile geçinen mülksüzler kendilerine özgü bir düşünce üretemedikleri dönemlerde egemen sınıfın ürettiği düşünceleri eğreti akıl gibi taşırlar. Bugün insanlar sömürünün farkında olmayıp bir de sömürenle bütünleşiyorsa orada akıl, ‘’din, dil, ırk, vatan, millet’’ gibi ayrımcı kavramların esaretine girmiştir.
Televizyon da tartışmacıları izlerken şaşkınlığımı gizleyemedim, bir suçlu aradım. Eğitim adı altında boşa geçen yıllara yandım, insanları körelten, koyunlaştıran, uyuşturan egemen ideolojinin ezilenler tarafından savunulmasına kahrettim. Sıradan bir programdı gözüme takıldı. Habertürk kanalında (olduğu gibi) Ece Üner sundu. Konu; bedelli askerlik, katılımcılar bir öğrenci, bir vicdani retçi bir adet paşa, şehit aileleri derneği başkanı ve emekli uzmanlar derneği başkanı. Konunun uzun uzun detayına girmeyeceğim, konuşmacıların hafızamde iz bırakan sözlerine değineceğim.
Vicdani retçi, paşanın gözünün içine baka baka askerler profesyonel katillerdir, adam öldürüyorlar ben öldürmek istemiyorum bunun için de askerliğe karşıyım dedi. 47 Avrupa konseyi üyesinden vicdanı reti kabullenmeyen sadece iki ülke Türkiye ve Azerbeycan derken Albert Einstein’ın o meşhur sözünü anımsattı ‘’Benim anlayışıma göre sıradan bir cinayet, savaşta adam öldürmekten daha kötü değildir.‘‘ Emekli uzman çavuş beni hiç şaşırtmadı, düşünmenin de emek gerektirdiğini bildiğinden eski şablonlara sarıldı. Bilinen şeyler ‚‘‘vatan-millet-sakarya‘‘ bu topraklar şehit kanları ile yıkanmış, biz teröre karşı savaşırken siz askerden kaçacaksınız. Bütün bir gece, milliyetçilik denilen insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en iki yüzlü ve soykırımcı ideolojisine sığındı, çelişkilere düştü. Aldığı 800 küsur emekli maaşının yetmediğini bile gerçek sorumlulara soramadı ama onlara tapındı. Öğrencinin, peki neden savaşıyorsunuz, bu savaşın nedeni ne, bunu kendinize sorabiliyormusunuz sorusuna yanıt veremezken imdadına paşa yetişti. Konuyu dağıtmayalım, biz buraya kürt meselesi tartışmaya gelmedik dedi. Belli ki paşa sadece askerlik dersine çalışmıştı. Oysa ki duvarda ki çatlağın mutlaka temelle ilgisi olurdu. Gecenin renkli ismi şehit aileleri derneği başkanı ise kendisine her söz hakkı geldiğinde ‘’Bu vatan hepimizin’’ sözleri ile konuşmasına başladı.
Aklıma Orhan Pamuk‘un yeni hayat romanının giriş cümlesi geldi. ‘‘ Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.‘‘ diyor. Ben de hemen Laptop’u elime aldım ve programı yöneten Ece Üner hanıma sorulması ricamla bir mesaj gönderdim. Nasırlaşmış beyinleri öyle hızlı değiştiremem ama belki bir soru işareti bırakırım diye düşündüm. Tabii benim sorum sorulmadı, sorulmasını beklemem de çok büyük bir iyimserlik olurdu. Genelinde bu tür tartışmalara seçilen sorular, al gülüm ver gülüm şeklinde oluyordu. Benim sorulmayan sorum ‘‘Bu vatan hepimizin derken‘‘ size bir burjuva kuruluşu olan ATO (Ankara Ticaret Odası) nın yapmış olduğu bir istatistiği veriyorum. Türkiye nüfusunun yüzde 15,4 açlık sınırının altında, yüzde 74 ü yoksulluk sınırının altında bir gelirle yaşamaktadır. Yani Türk halkının yüzde 90 nı aç ve yoksuldur. Sorum; acaba bu yüzde 90 nın bu vatan topraklarında nesi var? Siz bu vatan hepimizin derken kimleri kastediyorsunuz. ‘‘Hepimiz’e‘‘ sen ben, köylü Ahmet, ırgat Osman, işçi Ali, şehit Mehmet katılıyor mu, daha doğrusu katarlar mı? İşçilerin, emekçilerin, ezilen sömürülenlerin dünyanın hiçbir yerinde vatanları olmamıştır. Vatan öyle sizin saf ve temiz duygularla düşündüğünüz bir coğrafi bölge değildir. Vatan, egemenlerin kendi sömürü alanlarını belirlemek için etrafını çitlerle ördükleri toprak parçasıdır. Ezilenler vatan savunmasına ortak edilir, vatan için ölme izinleri vardır ama vatana ortak olmak mı asla.
İnsanın en gerçek ilişkisi, maddi yaşamla olan ilişkidir. Sınıfların var olmasından bu yana, yani ezen ve ezilenin ortaya çıkmasıyla bu faaliyetler mülkiyet temelin de gelişmiştir. Köleci dönemde oradan oraya alınıp satılmış, feodal dönemde efendinin toprağında çalışmış, kapitalist dönemde ise ben gibi emeğini satabilmek için başka vatanlara gelmiştir. Vatan sevgisi beraberinde mülkiyet sevgisini getirir. Vatan öyle 800 TL emekli maaşı alan veya hiç alamayanlara göre bir kavram değil, vatan ona gerçek anlamda sahip olanlar için bir kavramdır. Onun için insanlara SAHİP OLMADIKLARI bir şey için ‘’HEPİMİZİN’’ lütfunda bulunamazsınız. Amerika’nın bağımsızlığı 4 Temmuz 1776 tarihinde gerçekleşmiş. Eksi bir köle olan Frederick Douglass, 4 Temmuz 1852’de yaptığı ‘bağımsızlık günü’ konuşmasında şöyle demişti: “Sizin 4 Temmuzunuz bir Amerikalı köle için ne ifade edebilir?’’ Evet yüzde 90 nı aç ve yoksul olan halka sizin ‘’Bu vatan hepimizin’’ sözleri ne ifade edebilir?’’.
2009’da Türkiye dünyada en çok askeri silah satın alan 10. ülke oldu. Bu silahları kim satıyor, kim alıyor, ne için alınıyor, parasını kim ödüyor. NATO’nun Amerika Ordusu’dan sonra 2. kalabalık ordusu ve zorunlu askerlik uygulayan 8 ülkesinden biri. İki dünya savaşında 54 milyon insan ölmüş, 49 milyon sakat kalmış. Sadece son on yılda 1 milyondan fazla çocuk ölmüş bir o kadarı da sakat kalmış. Halen dünyanın yüzde 80 i yatağa aç giriyor. Yüzde 10 inanılmaz zengin, yüzde 90 ölümcül yoksul. İnsana hiç değer vermeyip toprağa, bayrağa, sınırlara tapınan kafalara bu rakamlar bir şeyler ifade ediyor mu? Silah alarak, savaşarak, cezaevi yaparak uygarlaşılmaz. Halkları soyup soğana çeviren, darphaneyi babasının çiftliği gibi kullananlar vatanı sever, Nazım Hikmet gibiler de vatan haini olur. Bize silah değil okul gerekli, tapan değil düşünen, tartışan sorgulayan eğitim gerekli özgür irade ve akıl gerekli.
anlamak.org