Dekolteye takılan Profesör kafası
Duyduğum ve okuduğum bir yazı üzerine şöyle bir derin düşündüm. Elbette bütün profesörleri aynı sepete dolduramam. Genelinde ilahiyat profesörleri ikiye ayrılır, gerçeği arayanlar aramayanlar. Gerçeği arayanlar şüphecidir bu işe deney ve gözlemlerle ulaşacaklarına inanırlar. Birde gerçeğe metafizik yöntemlerle, oturdukları cami diplerinde, gezindikleri okul bahçesinde, kutsal ve karanlık alanlarda arayanlar vardır.
Haberi okuyalım; AK Partili milletvekilleri tarafından TBMM’ye sunulan ve “hadım yasası‘‘ üzerine
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Bölüm Başkanı Prof. Orhan Çeker, bir açıklamada bulunuyor “Sorunun odağında kadın var. Sen açık giysi giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz. Tahrikten sonra sonucundan şikâyet etmen makul değil.” Orhan Çeker ise gelişmeler üzerine, “Sözlerimin arkasındayım” diyor.
Tabii bunu söyleyen sıradan bir Alaettin Camisi imamı değil, TC. Üniversitesinde hem de isminin önüne Prof. diye bir takı alan biri olunca konuşma ciddiye alınılıyor. Hemen ardından şöyle bir soru aklımıza geliyor. Acaba bu sözler kendini bilmez bir profesörün tekil saçmalaması mı, yoksa ülke genelinde yaygın bir anlayışın ifadesi mi? Şöyle kısa bir alıntı turuna çıkalım.
Başörtüsü ve Kadının Özgürlüğüne Dair yazısında İlkay Meriç şu örneği verir; Mısır kökenli Avustralya müftüsünün hutbesinde sarf edilen şu sözler, din kisvesine bürünen bu erkek egemen bakış açısını çok güzel özetliyor: “Üstü örtülmemiş bir eti sokağa ya da bahçeye koyarsanız, bir süre sonra kediler gelir ve onu yer. Şimdi bu kimin kabahati? Kedinin mi yoksa üstü örtülmemiş etin mi? Eğer kadın odasında, evinde otursa, başını kapamış olsa o zaman hiçbir sorun çıkmazdı. Sonra karşınıza merhametsiz bir yargıç çıkıp size 65 yıl hapis cezası veriyor.” Örtüsüz kadını üstü açık ete benzeten ve erkeklerin ona saldırmalarını meşru gören, bununla da kalmayıp tecavüz karşısında verilen cezayı merhametsiz bulan müftü.
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi İnceleme Kurul Başkanı Prof. Bekir Topaloğlu kitabından bir alıntı; “Tesettür, olsa olsa erkekte genel bir kadın vücudunu tanıma merakını meydana getirir. Bu da insanı arzu edilen izdivaca sevk eder. Fakat açıklık erkeğin tecessüsünü (ilgisini) cinsi temasa, seri ve sorumsuz temasa götürür ki bunun adına fuhuş denir”.
Bilindiği gibi; Vakit Gazetesi yazarı, çoğu dinci kanalların akıl hocası Hüseyin Üzmez, Bursa İnegöl’de oturan 14 yaşındaki bir kıza tecavüz ettiği iddiasıyla 26 Nisan 2008 tarihinde tutuklandı. Yine dinci yazar ve kanalların savunması, Adli Tıp Kurumunun akli olmayan raporu ile 29 Ekim 2008 de tahliye edildi. Üzmez, tahliye sonrasında yaptığı açıklamada “Hovardayım, birçok kadın hayatıma girdi. İyi ki de girdiler, yoksa fahişe olurlardı. Başlarını örtüp hayatlarını düzelttiler” dedi. Aynı Üzmez büyük tepki ve protestolar neticesi fazla korunamadı tekrar içeri alındı.
Başka bir örnek; Emekli Müftü Mehmet Göktaş’ın “Örtünme Çağrısı” adlı kitabında “örtünmeyenler”, “şeytanın çağrısına uymakla” suçlanıp “dişiliğinizden, cinselliğinizden, vücudunuzdan başka sunacak bir şeyiniz yok mu” diyerek tüm örtünmeyenlere hakaret edilir.
Yine bir üniversite yine isminin önünde takısı olan başka bir şahıs; İnönü Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdurrahman Kasapoğlu, “Kadın, Modernizm ve Örtünme” adlı kitabında şöyle diyor: “Dansöz gibi süslenip, çıplak, açık giysi giysilerle üniversiteye gelen genç kız tahsil yapma isteğinde ne derece samimidir? Tahrik edici giysisi, ojeli tırnakları, rujlu dudakları, oynak hareketleri, iç gıcıklayan gülüşü, isterik teşviklerle dolu gamze işaretleri ile nasıl bir tahsil amaçlıyor? Yoksa avlanmak için mi gidiyor üniversiteye, kızları avlamak için bekleşen erkeklerin bulunduğu ortama?”
Bütün bunlardan sonra çiçeği burnunda Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ’in Orhan Çeker’i korumaya alan demeci ‘‘Nitekim bu açıklamayı yapan hocamız da böyle demediğini, yanlış anlaşıldığını açıkça ifade etti‘‘ Yani bu kadarına pes dedirtiyor. Adam canlı yayına bağlanıyor, internet sitelerinde konuşması tekrar tekrar izlenebiliyor; “Sözlerimin arkasındayım” diyor ama Diyanet başkanı çok açık olan sözcüklerin üstünü örtmeye çalışıyor. Örnekleri fazlasıyla çoğaltabiliriz.
Çünkü bu kafalar kadını cinsel bir meta olarak görüyor, kadını sadece cinsel kimliği ile kabul ediyor. Kadınları çarşafın, türbanın içine saklayarak ahlaksızlıklarını önleyeceklerini zannediyorlar. Çünkü bu kafaların içerisi o kadar kirli ki, tesettür gördüğünde bile cinsellik aklına geliyor, tesettürsüz birini gördüğünde fuhuş ortaya çıkıyor. Beyin öylesine ahlaksızlıkla yoğrulmuş ki, dünyada ahlaklı insanlar olabileceğini düşünemiyorlar. Bu kafaların kurduğu kadın erkek ilişkilerinde sevginin saygının yeri yok, tıpkı hayvanlarda olduğu gibi karşı cinse sadece cinsel dürtüyle bakıyor. Bu kafanın kadını insan yerine koyması mümkün mü? Bu kafayı bırakın örtünmek idam sehpası bile korkutur mu? Bu kafa cinsel haydutluğunu önlemek için üç, dört eş almayı normal görüyor. İşte bu kafa ahlak dediği noktada bile ahlaksızlığı meşrulaştırıyor, ahlaksızlığını önlemek için bile dekolte bahanesinin arkasına saklanıyor.
Şimdi yazımın başındaki soruyu tekrar kendimize soralım. Bu kafalar tekil mi, yoksa ülke genelinde yaygın bir anlayış mı? Vermiş olduğum örneklere bakarsak maalesef diyeceğim. Ülkenin pofları, ülkeyi yöneten, yönlendirenler bu konuya böyle bakınca diğerleri nasıl olur. Bu konuda hepimize özellikle de kadınlarımıza çok iş düşüyor. Örtüsüz kadının namussuz olarak görüldüğü ve her türlü saldırıya açık kaldığı, kapanmazsa cehennemde yanacağı tehdidiyle yüz yüze kaldığı bir toplumda, bu zihniyetin kaynağı gericilik, tutuculuk, yobazlıkla, savaş boynumuzun borcu olmalı.
anlamak.org