Çanlar sadece kiliseler için mi çalıyor?
İsviçre Devlet İstatistik Enstitüsü‘nün yeni bir açıklaması gazete sayfalarına düşünce akıllar karıştı. Eskiden kulaklara hoş gelen çan seslerine artık kulaklar tıkanıyor mu sorusu aklımıza geldi.
İlgili yazı 19 Haziran 2012 tarihli 20minuten gazetesinde şu başlıkla yer aldı. ‘’Kiliselerin amansız boşalışı’’… Haber şöyle devam ediyor: “Her beş kişiden biri dinsiz. Bu rakam on yıl öncesi istatistiğin iki misli. Özellikle Basel şehrinde nerdeyse her iki kişiden biri dinsiz. Eğilim dinsizliğe doğru gidiyor. İsviçre’de devletin 2000 yılında yaptığı istatistik de 664.000 insan (nüfusun yüzde 11,4) dinsiz olarak bildirim yaparken, 2010 tarihinde 1,3 milyon insan (nüfusun yüzde 20,1) dinsiz olarak bildirim yapmıştır. Bu arada 25 ila 44 yaş arası her dört kişiden biri kiliselerden ayrıldığını bildirirken 65 yaş ve üzerinde bu rakam yüzde 11,3 olarak tespit edilmiştir. Dine inanmayanların sayısı yüzde 42,2 oranla Basel şehri başta giderken yüzde 37 oranla Neuenburg şehri ikinci sırayı almıştır.”
Gazetede çıkan bu verilere İsviçre halkı oldukça büyük bir ilgi gösterirken, gazetenin internet sayfası yorum yağmuruna tutuldu. Yorumların hepsinin teknik nedenlerle yayınlamayacaklarını söyleyen ilgililer, 250 kadar yorumu yayınladılar. Ben de içlerinden bazı ilginç olanlarını size aktaracağım.
HABERE GELEN YORUMLAR
@. İnananlara saygı duyuyor, Kiliseden ayrılanları anlaşılır buluyorum. Kiliseler insan hayatına fazlasıyla müdahale etti. Bütün savaşların, kadınlara olan eziyetlerin hep altından kiliseler çıktı.
@. Kiliselerin sayısı azaltılsın. Örneğin ben Egg bölgesinde oturuyorum ve 5 bin nüfusumuz var. Ortalama 100 kişi kiliseyi ziyaret ediyor, bu ise toplam nüfusun yüzde 2 sine isabet eder. Sizce bu sayı yeterli bir oran mı?
@. İnanan iyi bir Hristiyan olmama rağmen bir yıl önce kiliseden ayrıldım. Afrika’da milyonlarca insan HIV virüsünden ölürken Roma-Vatikan’ın bu derece insan yaşamına girerek Kondom kullanılmasına karşı çıkmasını vicdanıma yediremedim. Böyle bir insanlık soykırımına göz yuman, gelişen dünyaya bu derece yabancı kalan bir Roma yasaklanmalıdır.
@. Dünya da bütün dinler insanları gütmek, kontrol etmek düşüncelerine müdahale etmek için sadece siyasi bir araçtır. Dinler bugüne kadar sadece insanlar arası nefreti körüklemiştir. Ben özgürce ve gerçek anlamda tarafsız inançsız bir İsviçre olacağına inanmak istiyorum.
@. Karşılıklı saygı; beni ne kadar insanın hangi dine inandığı veya inanmadığı ilgilendirmiyor. Beni bu insanların beraberce barış içerisinde yaşaması ilgilendiriyor. Beni dinlerin inanmayana, homoseksüele, lezbiyene, AIDS’lilere hoşgörülü bakıp bakmadığı ilgilendiriyor.
@. Dine inanmayanların sayısının yüksek olduğu ülkeler; İskandinav ülkeleri, Japonya, Almanya, İsviçre, İngiltere, Hollanda en zengin ve barış içerisinde yaşıyorlar. Sosyal devlet, yaşam standartları yüksek suç ceza oranları en düşük eğitim en üst seviyede. İnanan ülkelere ve Afrika’ya bakalım birbirlerini yiyorlar, kirimi, savaş, AIDS, sefalet, şiddet ne ararsan var.
@. İsa kiliseleri özel organizasyon olarak kurdu, devleti yönetsin demedi. Dinsizlik, inançsızlık demek değildir. Önce insanlık büyük harflerle yazılmalıdır. Aklın zaferi, kiliselerin boşalmasına üzülmüyorum.
@. Kiliseden ayrıldım neden? Benim ne kiliseye, ne dine, ne Allaha ne de Kilise vergisi ödemeye ihtiyacım yok. Her kim ki ölü metaforlar gibi kalmak istiyorsa kilisede kalabilir, özgür düşünmek isteyenler dışarı
@. Dinler keşke hiç olmasalardı, dünya mutlaka daha barışçıl olacaktı, o zaman insan bilecekti ki önünde sadece bir yaşam var, o yaşamı çok iyi koruyacak onu yok etmek istemeyecekti.
@. Yalan, sahtekârlık, işkence, insanları abtal yerine koyup sömüren bir dine insan nasıl üye olabilir. Eğer İsa hayatta olsa ve bu kiliselerin halini yine savunsa idi, yine öldürülürdü.
@. Her din kendinin doğru olduğuna inanıyor. Hâlbuki ki bilmek ve inanmak farklı şeyler. Bilmenin ispatı var inanmanın yok. İnsan bilmediği hiç deneyimlemediği bu şeylerin nasıl koyu savunucusu olabiliyor? Beni rahat bırakın ben iki bin yıl öncesinin kurallarını değil bugünü yaşamak istiyorum.
@. Teorinin çok çeşitli anlamları vardır. Her bilim adamının teoriye ihtiyacı vardır. Teori çok değişik sorgular. Evrim teorisi de çok şeyleri ispat etmiştir. Dinler de bir teori görüyor musunuz?
@. Kilise, Allah, Dinler=Modası geçti; Ben inanmıyorum ve şu modern dünyada inananlara hayret ediyorum. İlle de inanmak isteyenler kendilerine birer Allah yaratabilirler. Ama çok seviniyorum, her geçen gün daha fazla insanın gözünü açıp kliselerden ayrılmasına. Bu modern dünya da artık cennet cehennem saçmalıklarına bence yer yok.
AVRUPA’DA İNANÇLAR SORGULANIYOR
Buraya kadar yazdıklarım sadece benim bir İsviçre gazetesinden (1) aktarmam idi. Yorumu tamamıyla okuyucuya bırakıyorum. Konu üzerine düşüncelerimi de aktarmak isterim.
Yorumlardan anlaşılacağı gibi Avrupa’da insanlar dini, kiliseleri, peygamberlerini çok rahatlıkla eleştirebiliyor ve bu eleştirilere karşı ne kiliseler ne de ülkede yaşayanlar karşıt yorum dışında bir tehdit unsuru olmuyor. Avrupalı inançların sorgulanması gerektiğine inanıyor. Avrupa’da inançlar ezeli ve ebedi olarak değil, bir başlangıcı ve sonu olacağı şeklinde algılanıyor. Bizler inanır halde doğmuyoruz, inançları yaşadığımız ortamda kazanıyor nerede doğuyorsak oranın dinini, inancını alıyoruz. Eğer bir inancı sorgulamaya açmaktan çekiniyorsak, o inancın gerçekliğinden ve onun yıkılacağından korkuyoruz. Bu yüzden kiliseler dünyanın düz olduğunu yıllarca savunmuş, yuvarlak diyen bilim adamlarını yargılamış ama neticede hatasını anlayıp geri adım atmış…
Peki Türkiye’de durum nasıl?
Mübarek denilen bir ayda, başta Malatya, Dalyan, Trabzon olmak üzere ülkenin değişik bölgelerinde saldırgan grupların din ve ırk ayrımını ileri sürerek başka bir insan veya aileyi linç etmek için koşuşturdukları bir zamanda yukardaki haberi özellikle anlamlı buluyorum. Düşünme yeteneği gelişmemiş canlılar kalabalığa yönelirler. Tıpkı balıklarda ve koyunlarda olduğu gibi kalabalığın daha güvenli veya daha doğru olduğunu sezinlerler. Bu insanda nasıl olur sorusunu Schopenhauer şöyle tarif ediyor ‘’İçinde ışığı olmayan insanlar kalabalığa karışıp ışık edinmeye çalışırlar, milli ve manevi duygular insanı kafatasçılığa kadar götürür’’
Sürüye katılmak ve sürünün ne derece tehlikeli olduğunu Freud “Kitle Psikolojisi” adlı kitabından şu sözlerle dile getiriyor. ‘’Tek kişinin bireysel yoldan edindiği özellikler kitle içinde silinip gider, bireyin kendine özgü karakteri kaybolur. Irksal bilinçdışı kendini açığa vurup ayrı türdenlik (heterojen ite) aynı türdenlik (homojen ite) içerisinde eriyip kaybolur.’’
Yine bu konuda Gustave Le Bon şöyle söyler. ‘’Kitle yaşamında korku olmadığı için vicdan da sorumluluk da kaybolur. Kalabalıkta her duygu her davranış bulaşıcı hem de ileri derece de bulaşıcıdır. Öyle ki bireyin kendi kişisel çıkarlarını kitle çıkarına feda ettiği görülür. Bireylerin telkin yatkınlığıdır. İpnotizmada bireyin bilinçli kişiliği bütünüyle kaybolur, istem (irade) ve ayrım gücü ortadan kalkar, tüm duygu ve düşünceleri ipnotizörün belirlediği yöne yönelir.’’
Dindar gençlik yetiştirmek isteyen bir ideolojinin, halkı için istediği egemen kuram körlüktür. Bu kuram halka gösterilenin ötesine bakmayı engeller. Bu kuram, dünyanın, düzenin ve yaşanan değişimin tamamının kavratılmasını önler. Bu kuram kendi egemenliği için halkına “körlüğü” gerekli kılar.
Bilgiyi inanç gibi bilgi olmayan önerme biçimlerinden ayıran, doğrulanabilmesi ya da yanlışlanabilmesidir. Bildiklerimiz artık hayatın yeni beklentilerine cevap vermiyor, yeni sorunları çözemiyor ise bakış açılarımızı değiştirmek zorundayız. Bu değişime karşı olanlar hayata yenilir.
(1) http://www.20min.ch/schweiz/news/story/Die-Kirchen-leeren-sich-unaufhaltsam-19343308?redirect=mobi
anlamak.org