Çağın politik zehiri demokrasi
Ne zaman bir demokrasi sorusuyla karşılaşsam, ilk aklıma gelen kimin için sorusu olmuştur. Bugün unutturulmaya çalışılan bu soru, demokrasinin sınıf içeriğinin kavranması açısından önemlidir
Kavram ya da sözcükler lastik gibidir. Zaman ve zemine göre şekil alır, çekildiği tarafa doğru uzarlar. Bazıları da politikacıların ağzında sakız gibi çiğnenerek gerçek değerlerinden uzaklaştırılırlar. Dikkat edersek egemenler, siyasiler, sermaye kuruluşu sözcülerinden kapitalizm, emperyalizm sözcüklerini hiç duymayız. Onlar kapitalizme piyasa ekonomisi, emperyalizme de küreselleşme diyorlar. Halkı ezip iliğine kadar sömürmeye de yeni dünya düzeni diyoruz. Cezaevi katliamı hayata dönüş operasyonu, Başka ülkelere saldırı, işgal, insanları öldürmek barış harekatı oluyor.
Bugün ki konumuz olan demokrasi de kulağa hoş gelen herkesin severek kullandığı kavramlardan biri. Avrupa’sı, Amerika’sı, zengini, fakiri, işçisi, işsizi, darbecisi, diktatörü, aklınıza gelen herkes bu kelimeyi kullanmaya bayılıyor. Sanki her dala konan mutluluk güvercini. Görmedik mi ABD bile Irak’a saldırırken demokrasi götüreceğim diyordu. Sanki bu demokrasi askeri araçlara silah zoruyla doldurulup taşınabilen bir mal. Neticede bir milyondan fazla insanını canice öldürülmesinin adı demokrasi oluyor.
Gerçekten nedir bu Demokrasi?
Halkın kendi kendini yönetmesi anlamındaki demokrasi kavramı ilk defa antik Yunan site devletlerinde ortaya çıktı ve Yunan site devletlerindeki rejimi tanımlamak için kullanıldı. ‘Atina demokrasisi’ olarak da bilinen bu yönetim tarzında yurttaşlar Agora denilen kentin en büyük meydanında toplanırlar, kamusal sorunları tartışırlar, yasa teklifleri yapar, kabul ve red ederlerdi. Herşeyi tam bir açıklıkla tartışarak demokratik olarak aldıkları kararlarla ülkeyi yönetirlerdi. Orada geçerli anlayışa göre her yurttaş yönetme ve yönetilme hakkına sahipti. Her yurttaş sıra ve kura ile kamusal sorumluluklara getirilirdi. Nitekim siyaset bir uzmanlık alanı ve bilim konusu olmaktan çıkarılmıştı. Bu amaçla da yöneten/yönetilen ayrımı ortadan kaldırılmıştı.
Türkiye’de yaklaşık 60 yıldır bir demokrasi oyunu oynanıyor. Oyunun cambazları ABD’de eğitiliyor. Çiller, Demirel, Ecevit, Özal, Derviş, Babacan ve niceleri gibi, öğrendikleri demokrasiyi biz cahillere öğretiyorlar. Siyasi partiler ve seçimler ‘demokrasinin vazgeçilmez unsurları olarak sunuluyor. Sevgili halkım da demokrasinin ne olduğu ne olması gerektiğini bilmeyince devletimizin demokratlığından zerre kadar şüphe etmiyorlar. Hele üç/beş yılda bir önlerine seçim sandığı konur ve işaret edilen partilere oy verme izinleri olunca keyiflerine diyecek olmuyor.
Bazen bu söylemleri o kadar ileri götürüp Avrupa’yı, Amerika’yı demokrasinin beşiği gibi göstermeye çalışıyoruz. Gerçekten öyle mi? Bu ülkeler demokrasi beşiği mi, yoksa mezarlığı mı oluyor. Bugün tarihleri, zenginlikleri halkların kanları üzerine kurulmuş olan bu Avrupa ülkeleri “demokrasinin kaleleri” mi? Eğer böyleyse, o zaman demokrasi nedir? Halkların düşmanı olan emperyalizmle demokrasi nasıl bir arada olabiliyor? Ülkeleri işgal ediyorlar. Dünyada yaşanan her türlü pis işin altında onlar var. Tüm dünyayı kendi çiftlikleri gibi görüp işgal ediyorlar. Ülkeleri bombalıyorlar binleri onbinleri katlediyorlar. Peki bu demokrasi mi? Demokrasi ise kimin demokrasisi? İşgal eden, öldürenlerin mi? Yoksa kendi ülkelerinde işgale uğrayıp, ölenlerin mi? Varlık koşulu sömürüye, işgale, kana dayanan emperyalizm nasıl demokrasiden yana olur? Unutturulmak istenen nedir? Bulandırılmak, çarpıtılmak istenen ne?
Bugün için de gerek ABD gerek Avrupa ülkeleri çıkarlarını tehlikeye atacak herhangi bir toplumsal hareket olduğunda nasıl bir şiddet uygulanacağı, vahşet uygulanacağını görmek bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Bu ülkelerin yoksul ülkelere yönelik katliamlarına, tarihlerine, bakmak yeter de artar bile.
Ne zaman bir demokrasi sorusuyla karşılaşsam, ilk aklıma gelen kimin için sorusu olmuştur. Bugün unutturulmaya çalışılan bu soru, demokrasinin sınıf içeriğinin kavranması açısından önemlidir. Evet, kimin için demokrasi?
Demokrasi de çeşitli devlet biçimleri gibi bir devlet biçimidir. Demokrasiyi sınıfsal özünden soyutlamak burjuvazinin ekmeğine yağ sürmektir. O halde demokrasiyi devlet olgusuyla birlikte ele almak gerekir. Burada devlet biçimi olarak kimin elindeyse onun için kullanılan bir baskı aygıtıdır. Bu noktada burjuvazinin, bayatlamış demokrasi tanımlarından olan ‘halkın yönetimi’, ‘tam demokrasi’ herkes için demokrasi”, “saf demokrasi” teraneleri onun sınıfsal karakterini gizlemeye yönelik burjuva ideolojisinin ikiyüzlülüğünden başka bir şey değildir.
1921 yılından beri bütün Anayasalar da yer alan Egemenlik milletindir yutturmacası da hiçbir zaman egemenliğin sahibi olduğu söylenen millet tarafından değil genelinde halk iradesinin olmadığı askeri cuntalar tarafından yapılmıştır.
Neticede şu bir gerçektir ki, siz bu yönetim biçiminin adına ister demokrasi, ister başka bir kılıf geçirin. Görüntü değişebilecek ama içerik asla değişmeyecek. Bu dünyada, emperyalist sömürü, baskı, eşitsizlik, adaletsizlik, işkence vb. varolduğu sürece, bunlara karşı mücadele de varolacaktır. Bu tarihin diyalektiğidir.
anlamak.org