Gece Kelebeği ve Dersim
Dersim Dört Dağ İçinde
Gülüm Bardağ İçinde
Hak Dersimi Saklasın
Bir Gülüm Var İçinde
Dersim üzerine yazılmış o kadar çok şiir, ağıt, türkü var ki her biri yaşanan acıları anlatır. Ben çocukluğumda bu türküyü keyifle dinler ama içeriğine hiç kafa yormazdım. Çünkü Dersim üzerine kafa yoracak hiçbir şey bize okullarda öğretilmemişti. Hani diyor ya türkü ‘’Hak Dersimi saklasın bir gülüm var içinde.’’ Mutlaka Dersim’in içinde saklanması gereken çok güller vardı ama hak ne Dersim’i ne de güllerini saklayamadı. Bir tabunun kapısı, Türkiye tarihinin en karanlık sayfalarından biri yine bu sayfaları kapatanlar tarafından farkında olmadan açıldı. Gerçekler üstleri örtülüp beklemeye, unutturulmaya çalışılsada yok edilemiyecekleri bir kere daha anlaşıldı. CHP’li Onur Öymen’in 1937-38 Dersim katliamını anarak sarf ettiği sözler uyuyan bir devi uyandırırken CHP ve egemen ideolojinin beynini yansıttı. Belki de Roland Barthes şu sözleri ile çok haklıydı. “Faşizm söyleme memnuniyeti değil söyleme mecburiyetidir.”
Savaş veya katliam deyip geçmeyin adı bile ürkütücüdür. İşçinin emekçinin, yoksulun neticede insanların ölümüdür. İnsanlık tarihi, ezen ile ezilen arasındaki mücadelenin tarihidir. Bu tarih içerisinde savaşlar, katliamlar tehcirler olmuştur. Olanlar hep savaşı kazananlar tarafından tarih sayfalarına hikaye edilmiş. Özgürlük, eşitlik, sosyal adalet gibi hiç bir evrensel değerleri olmayan bu yalan tarih, eğitim adı altında milliyetçilik, mukaddesatçılık, ırkcılık olarak bizlere öğretilmiş. Ne ilginç bir tarihtir ki, sayfalarında yüzbinlerce insanın öldüğü ermeni soykırımına, on binlerce insanın öldüğü Dersim katliamına rastlayamazsınız. Ama siz bu tarihe tanıklık edip yaşadıklarınızı, gördüklerinizi yazmaya kalkarsanız önce hain olur, sonra sansürlenir, yasaklanır her türlü mevcut engeller, caydırıcı faşizan metotlar karşınıza çıkar. Çünkü gerçeklerin bilinmesi istenmez, gerçekler acıdır, korkutucudur bedel ödetir. Bunun için bizim ülkemizde her darbeden sonra binlerce tonla kitaplar, kütüphaneler yakılır. Çünkü amaç geçmişin hafızasını silmek halkı cahil ve yoksul bırakarak köleleştirmektir. Ardı arkası bitmeyen katliamlarla, işkencelerle, faili meçhullarla ölüm normalleştirilir. Ölümün normalleşince toplum giderek tepkisizleşir. Böyle bir durum egemenlerin arzu ve isteğidir.
Katliamlar tarihine sahip olanlar, bu çirkin tarihi mirasın üzerine oturanların düşünemediği bir nokta var. Dünyamızın teknolojik olarak insan aklını zorlayan hızlı değişimi yalan tarihçileri hazırlıksız yakalarken korunma duvarlarını da yıkmıştır. Cephelerinde göze batan bir panik ve dağılma var. Yalanla ürettikleri çareler artık ne ülkeyi zehirlemeye ne de gerçekler karşısında dikilmeye yetmiyor, yetmiyecek. Zalimler zulümleri ile ne o halkları yok edebildiler, ne de yaşanan bunca acıyı. Onlar kitapları yaksalar, katliamların üstünü örtseler de nafile, gerçekler her zaman yazılacaktır.
İşte böyle bir zorluklar ardından yayına geçen ve bu yazımın başlığı olan ‘’GECE KELEBEĞİ/Perperık-a Söe’’ isimli kitap hakkında kısa da olsa değinmek isterim. Haydar Karataş’ın kaleminden Dersim katliamı ve sonrasında yaşananlara bire bir tanıklık eden bir anne ve çocuğunun yaşam adına dramatik kaçış öyküsünü dile getiren bir roman. Tarihe tanıklığın çok ötesinde 1938 yılı TC’sinin etnik kökenlere karşı acımasız davranışlarını teşhir eden gelecek nesillere ışık tutan bir kitap. Kitabı okumam bir gecemi aldı. Sabaha karşı sayfaların azaldığını farkettiğimde, bir taraftan kitap bitiyor diye üzülürken diğer taraftan insanın insana yaptığı bu dayanılmaz acının bitmesini istedim. Dudak uçurtan insanlık dışı olayların kökenine inmek, korkularımızla yüzleşmek, bir hiç uğruna öldürülen insanlar ve akıbetlerini düşünmek, bize öğretilenlerle yaşananlar arasındaki uçurumu görmek ve sorgulamak istiyorsak bu kitabı okuyun derim. Eğer sizde Robbert Haveman misali “Her türlü geleceğin kökleri geçmişte yatar” diyorsanız geleceğiniz için geçmişi canlı tanığından bir kere daha okuyun, okutun derim. Tarihleriyle ve geçmişleriyle yüzleşmeyenler yaşamış sayılmazlar. O zaman yaşayalım ve yaşatalım.
anlamak.org