Minare kılıfına sığınan ikiyüzlülük
Meclisimiz doksanıncı yılına girerken halen bir demokratik anayasa yapamamış darbe anayasası ile yaşarken içinde çöreklenenler koro halinde İsviçre’ye veryansın ediyorlar.
Kendimizi uzaydan İsviçre’ye bakıyor farzedelim. Uzaydan İsviçre’ye bakınca bu ülkede neler oluyor, neler konuşuluyor, herşeyi görüyor duyuyor olalım. Yapılan minare oylamasına da müslüman olarak ilgi duyalım. Sonra da netice üzerine duyduklarımızla yorum yazalım demeçler verelim. Sanırım tembellik hakkı denilen bu. Şöyle yan gelip yatmak armut piş, ağzıma düş. Aynen öyle oluyor, oturduğu yerden dünyaya yön vermek isteyenler kendi yönlerini bir türlü tayin edemiyorlar.
İdaresi yarı halk yönetimi olan İsviçre’de referandumlar çok sık olur. Hoşunuza gitmeyen olayları yüzbin imza toplayarak halk oylamasına taşıyabilirsiniz. Eve gelen oylama zarfı ve küçük açıklayıcı kitapçığı okur oyunuzu kullanır ve zarfı postaya verirsiniz.Genelinde çoğu oylamalar çok sessiz geçer. Minare oylaması üç aydır İsviçren’in gündeminde ve halen kıran kırana tartışmalara sahne oluyor. Oylama öncesi anketlerde minare yapılması isteyenlerin oranı hep önde gidiyordu. Oylama sonrası netice sadece halkı değil, oylamayı isteyen partileri de şaşırttı. Bu partiler ortak açıklamasında bizim bu kadar oy oranımız yok solcularda bizi destekledi dediler. Söylenenlerde doğruluk payı vardı. Yapılan söyleşilerde içerisinde solcuları barındıran bütün feminist gruplar oylarını minare aleyhine kullandıklarını bildirdiler. Gerekçe olarak da islamın kadına verdiği değeri oylarımızla kınadık. Sayısız örneklerden sadece bir tanesi, Julia Onkens isimli bayan web sayfasında anti minare konusunu işlerken(http://www.julia-onken.ch/blog-julia-onken/blog.php) mail zincirinde 4000 kişiye ulaşarak minare aleyhine oy kullanmaya çağırıyor. Oylama sonrası konuşulan bütün kadın dernekleri üstüne basa basa iki şeye dikkat çektiler. Birincisi islamda kadına verilen değer, ikincisi islamdan korkuyor olmaları. Bunun yanında İsviçre hükümeti başından sonuna kadar minare yapılması tarafında insiyatif koydu.
Bazan insan okuduğu bir şiir, gördüğü bir resim, duyduğu bir sözcük karşısında eli dili tutulur derin düşüncelere dalar. Çünkü görülen duyulan ona, yüzlerce sayfalık kitabın anlatacağını bir anda anlatmıştır. Onur Öymen’in Dersim isyanı konusunda meclis konuşmasını dinlediğimde kendi kendime sizi böyle Allah mı konuşturuyor dedim. Halkın 80 yıldır anlamadığı, bizim anlatamadığımız CHP’nin 80 yıllık terakkici, darbeci, komprador ırkçı zihniyetini bu zat bir cümleyle anlatıverdi. İsviçre’de minare konusunun referanduma götürülmesinin hatalı olduğunu savunurken oyumuda minareler yapılması için kullandım. Gel gör ki bugüne kadar Türkiye basınında yazılanları konuşulanları duyunca kendi kendime din tüccarlarının ikiyüzlülüğünü görmek için illede İsviçre’de minareler oylanmalımıydı dedim.
Mangalda yine kül kalmadı. Cumhurbaşkanı’ndan tutun Başbakan, bakan, milletvekili, muhalefet, köşe kadıları ve isimlerinin önünde takıları olan devlet memurları hepsi İsviçre’yi kınama yarışına girdiler. İsviçre’de olup bitenlerden tamamıyla bir haber olan bu resmi ideoloji bülbülleri akıllara durgunluk verdi. Tarih kuşkusuz anlamsız değildir, her toplum kendi tarihini efsaneleştirir, kendi toplumunu en mükemmel sanar. İsviçre’de olup bitenleri eleştirenlerin kendi tarihlerini de iyi bilmeleri gerekir. İsviçre’yi eleştirelim ama daha beterleri geçmişimizde olmuş, günümüzde her gün oluyorda biz bunları göremiyorsak o resmi tarih resmi ideolji gözlüklerini çıkararak minareye bakalım derim.
İslami esaslara dayalı bir imparatorluk olan Osmanlı bir halklar hapishanesiydi. Güçlü olduğu dönemlerde bu halkları dipçik zoruyla bir arada tutmuş. Gayrimüslümler ibadetlerini gizli yapmak zorunda kalmış. Çan çalmaları, yeni kilise yapmaları yasaklanmış. Giyimlerinden tutun ayakkabı renklerine, evlerinin yüksekliğinden tutun pencere cephesine kadar talimatlar konulmuş. Ermenilerin şapka ve ayakkabıları kırmızı, Yahudilerin mavi Rumların siyah olması emredilmiş. Burada Osmanlı’nın mezalimini anlatmaya kalkarsak tarih utanır. Ne zaman ki Osmanlı zayıflamış, yüzyılların esaretinin acısı bu hapishaneden 24 civarında devlet doğurmuş.
Osmanlıyı devralan ve mirasına sahip çıkan TC egemenleri Osmanlıyı hiç aratmamış. Etnik grupların çoğunun ayrılmasına rağmen elinde kalan ve TC kimliğine giren gruplara da elinden gelen eziyetleri yapmış. TC’nin 85 yıllık zulümleri bu sayfalara sığmaz. Osmanlı bir yerde eziyetleri gayrimüslümlere yapmış. TC öz ve öz kendi halkına yapmış ve halende yapmaktadır. Osmanlı’dan bugüne geçen zamanda terakki zihniyeti hiçbir şekilde değişmemiş. Onlar vatan dediğinde akla bir coğrafya bir halk değil, sadece bir sınıf olarak kendi varlıkları kendi egemenlikleri geliyor. Halen ülkemizde bırakın klise yapmayı gayrimüslümler kimliklerini söylemeye korkar. Kendi vatandaşımız olan Alevilerin halen ibadethaneleri yasal bir statuye kavusturulmamış. Biz sadece ibadet yerlerine değil, ibadet edenlere de yasak uyguluyoruz. Ne çabuk unuttuk Trabzon’da papaz öldürülmesi, Malatya’da dört kişinin boğazlanarak kesilmesi, Hrant Dink’in kurşunlanması en acısı da bunlara alkış tutan zihniyetlerin harman olduğu bir ülke oluşumuzu. İsviçre’de oturduğum mahallede toplam 74 ayrı ülke insanı yaşıyor. Bu değişik ülke çocukları sabahları okula gidince varlığım İsviçre varlığına armağan olsun diye ırkçılık yemini yapmıyorlar, zorunlu hıristiyan din dersleri görmüyorlar. Bu örnekleri olabildiğine çoğaltabiliriz. İsviçre’ye insan hakları dersi vermek isteyenler elin gözündeki çöpü görüyor ama ne hikmetse kendi gözlerindeki merteği göremiyorlar.
Meclisimiz doksanıncı yılına girerken halen bir demokratik anayasa yapamamış darbe anayasası ile yaşarken içinde çöreklenenler koro halinde İsviçre’ye veryansın ediyorlar. Papa da dahil olmak üzere her iki taraftan dini kesimler dillerinden demokrasi, inanc ve ibadet ozgürlüğü kelimelerini düşürmüyorlar. Tabii demokrasi onlar için bir araç işlerine gelince binecekler, işleri bitince inecekler. Böylesine çarpık bir anlayış olamaz. Din adına konuşanlar lügatlarında olan kelimeleri telaffuz etsinler. Dinler doğduğundan bugüne kadar hiçbir zaman hiçbir dönemde özgürlük ve demokrasi ile akrabalıkları olmadı ama demokrasilerde dinler hep yer aldı. Kutsal kitaplarda herşey yazılı ve tartışılmaz. Tartışmaya, kuşkulanmaya, sorgulamaya gerek yoksa düşünmeye de gerek yok. Bir tarafta özgür irade diyeceğiz, diğer tarafta herşey önceden planlanmış olacak.
İsviçre’li bayanlar islam korkutuyor, islam kadına değer vermiyor diyorsa, burada düşünmesi gereken taraf kim? Görmek bu kadar zor mu, görmeyen göz görmüyor, gördüğü zaman da sadece kendi körlüğünü görüyor. Biz İsviçre’yi eleştirelim ama şu puslu aynaları silerek kendimizi de görelim. Nedir ikiyüzlülük? Dışarda demokrasi ve inanç özgürlüğü deyip, içerde aksini uygulamaktır.
anlamak.org