Anlamak Aşmaktır

Bilim İtaatsiz Olana İhtiyaç Duyar

Home » Giden paşa, gelen paşa…

Giden paşa, gelen paşa…

Demokrasi ile biraz haşır neşir olmuş ülkelerde, bırakın askerlerin gündem belirlemesini, genelkurmay başkanlarının isimleri bile kimse bilmez. Uzun yıllardır İsviçre’de yaşar ve güncel gelişmeleri çok sıkı takip ederim. İsviçre ordu şefi general Roland Nef, basında ilk defa 2008 yılında  telefon ve mesaj yoluyla eski bayan arkadaşını taciz iddiasıyla gündeme gelmişti. Haberi okuduğumda çok gülmüş ve kendi kendime demek ki İsviçre’nin de bir generali varmış dedim. Zaten bu generalin de taciz olayı sonrası görevi uzun sürmedi. Halk ve özellikle kadın derneklerinin baskısı sayesinde aynı yıl içerisinde görevi bırakmak zorunda kalırken kendisini savunan bakan Samuel Schmid’de ayrılmak zorunda kaldı.

Bizde ise generaller ayda yılda, bayram seyran, askeri şura filan demeyeceğim ama hemen her gün gündemde. Geçenlerde, yapılan yüksek askeri şüra ile generallerin bir kısmı emekli olup giderken, bir kısmı yeni görevlere geldi. Giden Genel Kurmay Başkanı sert bir veda demeci ile görevi bıraktı. İsterseniz önce ondan başlayalım. Halen 173’ü muvazzaf, 77’si emekli olmak üzere 250 general/amiral, subay, astsubay ve uzman jandarma çavuşun hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu bulunduğunu hatırlatan Koşaner, mesajında şunları kaydetti:

“Tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek birçok hukukçunun da ifade ettiği gibi mümkün değildir.”

Sevgili paşam, anlamak aşmaktır. Bir toplumu, sivil halkı ve Dünyayı anlamak için kışlanın tel örgülerinden, orduevi bahçelerinden dışarı çıkıp o toplumun içine girip yaşamak gerekir. Düşünmeye alışmamış insanlarda benzetme, yakıştırma eğilimi daha ağır basar. Eğer siz böyle bir veda konuşması yapıyorsanız; Türkiye’de olup bitenler, Dünyada olan değişimler halen anlaşılmamıştır. Sorun anlaşılmayınca aşılaması da mümkün olmamış ve bugünlere taşınmıştır.

Malumunuz ülke 3,5 darbe geçirmiş, sadece 12 Eylül 1980 darbesinde 1 milyon 683 bin kişi sorgulanmış, 650 bin kişi gözaltına alınmış, 517 kişiye idam cezası verilmiş, 50 kişi idam edilmiştir. Tutuklanıp da işkence görmeyen, insanlık onuru ayaklar altına alınmayan şahıs kalmamış. İşkence kurbanları sadece tutuklular olmamış, tüm aileleri ve sosyal çevreleri de cezalandırılmıştır. Asmayıp da besleyelim mi diyenler, asamadıklarını beslememek için hapishane köşelerinde işkencelerle ölümlerine sebebiyet vermişler. Sağ kalıp cezaları bitenler ise sakatlıkları, hastalıkları ile baş başa bırakılarak genç yaşta göçüp gitmiş veya bugün aramızda yaşam mücadelesi vermektedirler.

Dahası var paşam, sadece Diyarbakır’ da binden fazla faili meçhul ve kayıp dosyası var. Türkiye genelinde 17 bin civarında faili meçhulün failleri yargı önüne çıkarılmamıştır. İnsanlar artık katillerden çok kayıplarının kemiklerini aramaya başladı. Örneğin, 80 yaşındaki Dilşah teyze bulun bana Fikri’min kemiklerini ölmeden ona bir dua okuyayım” diyor. Bunların faili de meçhul değil, bunları faillerini artık sağır sultan biliyor. Failler bu işi nasıl yaptıklarına dair kitap bile yazıyorlar. Karanlık cinayetleri anlatan diziler TV kanallarında oynuyor. Ülkemizde hala bu faili meçhul cinayetlere bakacak ne mahkeme, ne savcı ne de hakim bulunamamış. Bir ülkede toplumsal barışın adaletin sağlanması katillerin, işkencecilerin yargı önüne çıkarılması ile olur. Peki biz nasıl bir ülkeyiz ki adalet bizim ülkemizde neden gerçekleşmiyor diye kendinize hiç sorduğunuz oldu mu?

Gördüğünüz gibi paşam, ısrarla anlamak ve aşmak dediğim budur. Bir askeri darbeyi yapanlarla, bu darbeye maruz kalanlar bu darbeyi aynı şekilde anlatmaz, aynı şekilde anlamaz, tesir ve yıkımlarını vücutlarında ve ruhlarında aynı şekilde hissetmezler. Bu demek değildir ki darbe hakkında iki farklı gerçek var. İsterseniz veda konuşmanıza istinaden sorumu sorayım.

Ben askerliğimi yaptım, emir-komuta zincirinin nasıl yürüdüğünü iyi bilirim. Hani Hz. Ömer misali verilir: “Dicle’nin kenarında bir kurt, bir kuzuyu yese, Allah bunun hesabını Ömer’den sorar imiş” denir ya, işte orduda da böyledir. Yani emir-komuta zincirinde aşağıda olanları yukardakiler bilir. Tutuklu personel sayısını veriyorsunuz peki ama 17 bin faili meçhulün nasıl gerçekleştiği konusunda da bir diyeceğiniz var mı? Bugün yargılanmakta olan askeri kişilerin yargılanmadan dışarı çıkmalarını istiyorsunuz da her gün bir yenisi ortaya çıkarılan toplu mezarlarda yatanların faillerin bilinmesine neden yardımcı olmuyorsunuz?

“Tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek birçok hukukçunun da ifade ettiği gibi mümkün değildir.” diyorsunuz. Yukarda anlattığım darbeler ve faili meçhuller hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak mı yapıldı? O birçok hukukçu acaba darbeleri ve faili meçhulleri nasıl değerlendiriyorlar?

Gelen paşam, bu yaşananların bir daha yaşanmaması dileğiyle size de hoş geldiniz diyorum. Mutlaka çok zor bir göreve ve değişime gebe bir kurumun başına geldiniz. Ben sizden yüz yıllık bağnaz, yoz düşüncelerden, nasırlaşmış geleneksel kalıplardan kurtularak, somut durumların somut tahlilini yaparak, değişen Dünyanın değişen düşüncelerini anlamanızı istiyorum.

Ben askerliğimi Tokat avcı Taburunda kısa dönem yedek subay olarak yaptım. Her sabah eğitime giderken o meşhur Harbiye marşını söyletirlerdi. ‘’ Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız‘‘ Tabii biz sivil yaşamdan gelenler bu marşı hem ezber hem de diğer askerler gibi şevkle söyleyemezdik. Bölük komutanı hep haykırırdı “bu marşı öğrenmeden tezkere alamazsınız” diye. Bu örneği neden verdim? Bizim artık geldiğimiz ırkın yıldırımlar mı yarattığı, talan mı yaptğı sorgulamasını yapmamızın zamanı çoktan geldi de geçiyor. Bizim artık yıldırımlar yaratmak yerine yaşamakta olduğumuz çağın bilgi ve değişimine ayak uydurmamız gerekiyor. Kromozomun şifresi 2006 yılında bulundu bizim artık yıldırımlar yaratan ırkla değil, o ırkın kafalarındaki örümceklerle uğraşmamız gerekir.

Militarizm dünyanın her yerinde düşmandan beslenir. Düşman yok olduğunda yeni düşmanlar yaratılır. Bizim artık ne yeni düşmanlara, ne yeni silahlara ihtiyacımız var. Biz barış ve çözüm istiyoruz. Biz hiçbir üretici vasfı olmayan bir kuruluşa ödediğimiz vergilerle milyarlar ayrılmasını ülke ekonomisinin felç edilmesini istemiyoruz. Biz bu paraların işsizliğe, sağlığa, eğitime yani halkın refah ve huzur içinde yaşamasına harcanmasını istiyoruz.

Gelen paşam, mutlaka yeni görevinizde şahsınıza çok işler düşüyor. O genç Harbiyelilerinizin yetiştirildiği eğitim sisteminden tutun, her sayfası eleştiri ve değişime muhtaç olan iç hizmetler kanunun tamamı değişimden geçmesi gerekir. Hele hele şu vatan aşkınız, kollama ve koruma göreviniz, bu ülkeyi herkesten fazla sevdiğiniz, bütün doğruları herkesten fazla bildiğiniz var ya; artık bu söyleme kimse inanmıyor.

Bu ülke ne günler gördü ve yaşadı. Bir ülke, gençlerini asarak, insanlarına işkence ederek, faili meçhule havale ederek kollanmaz. Ülke insanlarını öldürerek sevilmez. Kimse size bu ülkeyi herkesten fazla sevme hakkını vermedi, vermez. Eğer ülkede sevilecek bir şeyler arıyorsanız ilk akla gelen ülke insanlarıdır.

Gelen paşam, bugüne kadar çok generaller geldi ve geçti. Çoğunluğu çoktan unutuldu. Ne ilginçtir ki, vaktiyle hapislerde süründürülüp ‘vatan haini’ ilan edilen Nazım Hikmet’ler, darbe dönemlerinde asılan Deniz’ler, işkencelerde öldürülen İbrahim’ler, yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’ler ve daha niceleri unutulmadı. Tarih sınıf mücadelelerinin tarihi, vatanı gerçek sevenlerle vatanı sömürmek isteyenlerin tarihidir. Bu mücadele tarihinde, ezilen ve sömürülen sınıflar çoğu zaman yenilgiye uğratılmış olabilir ama mücadele ve haklılıkları ortadan kalkmamıştır. Asker ne zaman koruma ve kollama görevi ile yönetime geldiyse, orada korunan ve kollanan hep emperyalizmin, kapitalizmin çıkarları olmuştur. Askerler bugüne kadar yargılanamadı, suç işleme özgürlükleri vardı.

Paşam, silah altında asker sayısı, kişi başına askeri harcamalar ve silah alımında dünya rekorları kırılırken, eğitim ve sağlığa ayrılan pay en yoksul ülkelerin bile altında. Ordu bütçeyi göçürüyor. Bunları masaya yatırıp konuşmalıyız, Türkiye’yi daha fazla fakirliğe itemezsiniz. Değilse ne silah alacak, ne de maaş alacak para bulamayacaksınız.

anlamak.org

 

Name of author

Name: webmaster

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

%d blogcu bunu beğendi: