İçeriği Boşaltılan Kavramlar
Felsefeyi çok bilim adamı filozoflar değişik şekillerde yorumlamışlar. Ama hepsi de felsefenin evreni, dünyayı, yaşamı ve bu bütünün içerisinde insanın kendi kendisini kavrayabilmesi, anlayabilmesi için geliştirilmiş bir bilim dalı olarak tanımlamışlar. KESİN DOĞRUDUR GÖZÜYLE BAKMAK VE SORGULAMAMAK AKILLI HAYVANLARIN(İNSAN)KENDİLERİNE YAPTIĞI EN BÜYÜK AYIPTIR demişler. Felsefe, kavramlar oluşturmak, keşfetmek, üretmek sanatıdır. Felsefe her şeyden önce düşünme, bilmediğini öğrenme, hayatı algılama yorumlama ve sorgulama sanatıdır demişler.
Evet, bugün biraz felsefe yapalım ve şu hayatı, bize yutturulan kavramları sorgulayalım istedim. Kavramlar ya da sözcükler, insanlar gibidir. Zamanla bu itibar ve ünlerini kaybeder ve unutuluşa geçerler. Bazıları da düzenin ağzında sakız gibi çiğnenerek gerçek değerlerinden uzaklaştırılırlar. Dikkat edersek egemenlerin, politikacıların ağızlarından düşürmedikleri, her yerde her zaman hiç yorulmadan nakarat ettikleri kelimelerin içeriğine felsefeci gözüyle bakalım. Kapitalizm-emperyalizm demokrasi, barış, çağdaşlaşma, kalkınma, özgürlük, insan hakları, emek, sermaye ve niceleri.
Doğada olduğu gibi politikada da hiçbir süreç sonsuza kadar sürgit devam etmez. Her süreç, kendi sonunu hazırlayan dinamikleri de bağrında biriktirir. Eğer biz tariflere felsefeci gözüyle bakarsak, doğru kavramlarla düzmece kavramları birbirinden ayırabiliriz.
Kapitalist ve emperyalist güçler baskı terör ve katliamlarını sürdürürken, mümkün olduğu kadar tepkileri azaltmak için kendilerine destek güçler bulmak zorundalar. Bunun için gerçekleri gizlemek, çarpıtmak halkın bilincini bulandırmak gerekir.
Aslında düzenin politikacılarından, sermaye kuruluşu sözcülerinden kapitalizm, emperyalizm sözcüklerini hiç duymuyoruz. Onlar kapitalizme piyasa ekonomisi, emperyalizme de küreselleşme diyorlar. Halkı ezip iliğine kadar sömürmeye de yenidünya düzeni diyoruz. YÖK’ün demokratikleştirilmesi öğrencilere baskı, “gecekondu reformu” yıkım anlamına geliyor. Faşizm de demokrasi olarak yutturuluyor. Daha geniş düşünürsek sömürge ülke yerine deniz aşırı vilayetler, emperyalist saldırı milli çıkar oluyor. Cezaevi katliamı hayata dönüş operasyonu, çalışma hayatının düzenlenmesi işten atma, işgalin yerini de barış harekâtı alıyor. Böylece sömürünün talanın, soygunun, zorbalığın üzeri örtülerek bize şirin gösterilmeye çalışılıyor.
Her derde deva demokrasiye bakalım. Halkın kendi kendini yönetmesi anlamındaki demokrasi kavramı ilk defa antik Yunan site devletlerinde ortaya çıktı ve Yunan site devletlerindeki rejimi tanımlamak için kullanıldı Orada geçerli anlayışa göre her yurttaş yönetme ve yönetilme hakkına sahipti. Şimdi ise zenginlikleri halkların kanları üzerine kurulmuş emperyalist ülkeler demokrasi kaleleri oldular. Yağdırdıkları bombaların, attıkları kurşunların adı demokrasi oluyor. O zaman sorarım size bu nasıl bir demokrasidir, kimin demokrasisidir. İşgal edip katledenlerin mi, yoksa işgale uğrayıp katledilenlerin mi? Sınıfların olduğu bir toplumda hiçbir zaman saf demokrasi olmayacaktır. Olsa olsa bu egemen sınıfın demokrasisi olur. Demokraside bir devlet biçimi olduğuna göre, elinde bulunduran üstekiler için demokrasi alttakiler için bir baskı aracıdır.
Ya barışa ne dersiniz? Her dala konan soylu bir güvercin. Kim barışıyor, kim savaşıyor demeye gerek yok. Zulüm ve sömürünün tarihte eşi görülmemiş boyutlara ulaştığı günümüz dünyasında bir yerde zulüm ve sömürü varsa, hiç unutmayın orada ona karşı mücadele yani savaş da var demektir. Barış türküsünü çağırmak için herkes önce kendi konumunu değerlendirsin. Bomba atarak barışılmaz. Çağdaşlaşmanın anlamı günümüzde kapitalistleşmeye, zenginin daha zengin olmasıyla eş anlamlıdır. Kalkınmanın refahlaşmanın anlamı da hiç durmadan zam yapmaya tekabül eder.
Zaten günümüz iktidarlarının özgürlük, eşitlik, insan hakları, vicdan özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, hukuk, sivil haklar, bireysel haklar, vb. diye bir derdi olmadı. Şimdilerde bile bu kavramlar rejim için büyük bir tehdit ve tehlike olarak algılanmaya devam ediyor.
Halk egemenliğine sadece anayasa metinlerinde, Meclis genel kurul salonunda okuyabilir, siyasetçilerin ağzından da duyarız.
Neticede ne kadar da kavram keşmekeşi yaratsalar, kavramların içini de boşaltsalar nesnel gerçekleri değiştiremezler, değiştiremeyecekler. Felsefeci göz sorgulayan kafa, özgürlük için savaşanlarla barış adına bir ülkeyi boydan boya bombalayan petrol haydutlarının arasındaki farkı görecektir.
anlamak.org