Ayakkabılı Veda
Emperyalizm ve sözcülerinin dini, vatanı olmadığı gibi ahlakıda yoktur. Yaptıkları her iş de, attıkları her adım da hedefe varmak için her yolu mubah sayarlar. Önce Irak’da kimyasal silah var, sonra da demokrasi götüreceğiz diyerek koca bir ülkeyi işgal ettiler. Bir milyondan fazla insanın ölümüne sebep olup, ülke ekonomisini çökertirken, sosyal ve siyasal yaşamı felç ettiler. Bütün bu felaketlerin mimarı, sanki hiç birşey olmamış gibi büyük bir pişkinlikle yarattığı esere veda ziyaretine geldi.
Elbette oynanan oyunları, atılan kazıkları, acıları ölümleri, işkenceleri, virane olan şehirleri Irak halkı unutmadı. Her şey kendi karşıtını geliştirerek ilerler. Yani bir ülkenin yok olması, tükenişi, karşıtını yeniden varoluşunu bir gazetecinin ayakkabıları ile tanımlayarak geri döndü. Irak’lı gazeteci Muntazar El Zeydi, bütün korumalara, aramalara rağmen bütün Dünya’ya ve emperyalist haydutlara Irak halkının her şartlar altında, kaşıyla gözüyle, ayakkabısı ile birşeyler yapabileceğinin haberini verdi.
Bugün emperyalist saldırganlığın bu kadar açık boyutlarıyla hortlaması, hele hele böyle bir ülkenin başkanının pervasızca katlettiği insanlarla alay edercesine veda ziyaretine gelmesi tüm dünya emekçi sınıflarının toplumsal her düzeyde örgütsüz olmaları idi. Aynı ABD 1886 yılında, 8 saatlik işgünü için meşhur Chicago işçi direnişini yine Bush’ları ile kanlı bir şekilde bastırmış ve işçi önderleri Albert Parsons, August Spies, Engel ve Fisher’i idam etmişlerdi. İdam sehbasında Spies “Sessizliğimizin, bugün boğduğunuz seslerden daha güçlü olacağı günler gelecektir.” derken Engel “Bir yanım var ki, öldüremezsiniz” diyordu. Evet tam 122 yıl sonra Irak’lı El Zeydi dünyadaki bütün kan emicilerine aynı mesajı gönderdi. “Bir yanımız var ki, öldüremezsiniz” Yoksuluz, açız ama bu dünyayı bize zehir edenlere karşı onurumuzu koruyacak taşımız, sopamız, ayakkabımız var dedi.
Tabii ben bu dizeleri yazarken, bir Irak’lı gazetecinin halkı adına verdiği onur savaşına, zalimin zulmüne olan başkaldırısına saygı duyarken, ülkemde çıkan çatlak seslerden, korkak ve yalaka yazılardan, onursuz demeçlerden iğrendim. Ben bu leş kargalarının adını saymakla bitiremem. Vay Bush’u pabuçla uğurlamak onaylanacak bir davranış değilmiş. Çağdaş Gazeteciler Derneği ayakkabı atan gazeteciyi kınamış vs.
Değerli okurlar bu akbabalar ABD Irak’a saldırırken de tam gaz Bağdat, canım Bağdat’ta olmak istiyor gibi gazetelerinde başlık atarken, devletimiz de bu cellatları beslemek için günde Haburdan 200 kamyon amerikalılara malzeme gönderiyordu. Irak’da halk gazetecinin serbest bırakılması için sokağa dökülürken, üniversite hocaları yürürken bizden tık çıkmadığı gibi çatlak sesler geldi. Gazeteciyi kınamak serbest. Ama ABD’yi kınamak dürüstlük ve cesaret istiyor. İşte aydın olmak burada kendini gösteriyor. Gazeteci şiddetine karşı emperyalist şiddetden yana olacaksın.
Emperyalist haydutlar, halkların şiddetine, gazetecinin ayakkabısına karşı çıkarken kendilerine ise her türlü şiddeti uygulama hakkını tanırlar. Güce tapınan bu yalakalar Irak halkından, gazeteci El Zeydi’den isteklerini Bush’a bir dilekçeyle bildirmesini isterler. El Zeydi dilekçe yazmalıydı, Irak halkının aç kaldığını, öldürüldüğünü, katledildiğini, ülkelerinin gasp edildiğini yazılı bildirmeliydi. Satılık aydınlar böyle istiyorlardı, çünkü onların ne tarihden ne coğrafyadan ne de yüzyıllardır süren sınıflar savaşından bir haberleri yoktu. Onlar kimsenin kimseye başkaldırmasını istemiyordu. Egemen egemenliğiyle, ezilen ezilenliğiyle kalsın emperyalist hükümdarlık ilelebet sürsün.
Acı ve Umutsuzluk Başkaldırıyor
Haftalardır komşudan gelen başkaldırı hareketiyle dünya çalkalanırken, tuzu kuru sömürücülerde olaylar bize de sıçrar korkusuyla titreyerek bekliyorlar.
Yunanistan bir polisin öldürdüğü genç için ayağa kalktı. Bir yerde bu başkaldırı dünyadaki kapitalistlerin ülkelerindeki doymak bilmez kazanç hırsları ve neticede işçilerin, gençlerin umutsuzluğa, geleceksizliğe olan isyanları idi. Yine bizdeki boyalı basın ve egemenlerin sözcüsü TV kanalları Yunanistan’la canlı bağlantı kurarak olayları bir anarşi olarak nitelerken dört gözle besleme muhabirlerinden olağanüstü hal ilanı müjdesini beklediler.
Yıllardır bu tür başkaldırılarda Türk halkına uygulanan darbe, sıkıyönetim, yıldırma, yok etme öldürme gibi kafalarının içini süsleyen senaryoları, yunan halkı için de duymak istediler.
Polisin 15 yaşındaki genci vurması olayı 1994 yılından beri ikinci hadise imiş. Bizde hemen hemen her ay bir yurttaşın vurulmasını dikkate alacak olursak, Yunan halkından alacağımız büyük bir insan hakları dersi vardır.
Netice de 14 Aralık 2008 dünya tarihine geçecek iki büyük olayla noktalandı. Irak’lı gazeteci emperyalistlerin tankından, topundan, füzelerinden korkmadığını Bush’un kafasına gönderdiği ayakkabıları ile ispatladı.
Yine bir 14 Aralık 2008 günü, Yunanistan’da gençler ve işçilerin umutsuzluğa olan başkaldırısı Uluslararasi devlet cinayetlerine karsi eylem günü (20 Aralık 2008) olarak ilan edildi. Avrupa ve dünya çapındaki direnis hareketlerinde, katledilen gencler, göçmenler ve devletin uşaklarına karsı verilen mücadelede yer alanlar anısına bir çağrıda
bulunma kararı alındı. Hayatlarımız devletlere ve onların katillerine ait değildir!
Katledilmiş kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın ve yoldaşlarımızın hatırası, mücadelemiz boyunca bizlerle olacaktir! Kardeşlerimizi unutmuyor, onların katillerini affetmiyoruz denildi.
anlamak.org