AKP ve TSK arasına sıkışan hukuk
Özgürlüğe olan hasretinden dolayı Nazım Hikmet bir şiirine şu sözlerle başlıyordu; Güzel günler göreceğiz çocuklar, Motorları maviliklere süreceğiz, Çocuklar inanın, inanın çocuklar , Güzel günler göreceğiz, güneşli günler. Aradan geçen yıllara rağmen iktidar sahiplerinin taht ve post kavgalarından bir türlü o güzel günler ülkemize gelmedi. Gelemezdi, dünyada egemenlerin çatışması hiç bir zaman halkına hukuk, demokrasi ve özgürlükler doğurmadı. Evet ülkemize güzel günler değil ama hareketli ve kavgalı günler geldi. Savcılar, albaylar, yarbaylar eski kuvvet komutanları tutuklanıyor, görevden almalar gözaltılar birbiri ardına geliyor. Devletin tepe noktalarında trafik çok yoğun, toplantılar açıklamalar birbirini izliyor, hak hukuk adaletten dem vuruluyor. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in “Yürütme, yargıyı kuşatma altına almak istemektedir derken, Başbakan gecikmiyor Türkiye’de yasama da yürütme de yargı tarafından kuşatılmıştır diyor.
Demek ki birgün hukuk, hukuku ihlal edenlerede gerekiyor. Leo Çe adlı bir Çinli düşünür “Unutma ki bir toplumda demokrasi kelimesi çok fazla dile getiriliyorsa o toplumda demokrasi yoktur’’ diyor. Hukuk genelinde toplumlarda kişi ve kuruluşlar arasındaki ilişkilerin belli kurallara bağlanmışlığını ifade eder. Yani bugün ülkede olanlara bakılarak herkes hukuktan bahsediyorsa, demek ki bu hukukun ortaya koyduğu kurallara kimse uymuyor, Çinli düşünür misalı ortada bir hukuk yok. Okullarda, kitaplarda, basında politikacıların dilinde, bize zorla zihinlerimizi yıkarcasına öğretmek istedikleri en sevdikleri kelimeler laiklik, demokrasi, özgürlük ve hukuk devleti oluşumuz. Eğer onlara birazcık zarar gelecekmiş gibi olsa hemen değerlerimiz elden gidiyor diye bağırıyorlar. İyi de kardeşim insanın sahip olmadığı birşey elinden gitmez ki, o dediklerinizin hiç birisi bizim ülkemizde olmadı. Hem bizi halk olarak o kadar kafası kalın mı görüyorsunuz? Biz de bu ülkede yaşıyor, sokağa çıkıyor, okullarınıza gidiyor, gazete kitap okuyor televizyonlarınızı izliyoruz. Hergün yaşamın bir dalında hukuk tanımazlığınızı, baskı ve zulmünüzü, siyasal sendikal hak ve özgürlüklerin olmadığını, Ankara’nın göbeğinde işçileri dövdüğünüzü görüyor ve bire bir yaşıyoruz.
Zaten ne zaman ki egemen sınıflar arasında hesaplaşma, el değiştirme gündeme gelse orada hukuk devleti aranır. Orada taraflar birbirini hukuksuzlukla, yargıyı siyasallaşmakla, bağımsız olmamakla suçlarlar. Bugün yaşananlar bunlar. TSK , malum bu ülkenin kuruluşundan beri sahibi ve sorumlusu benim, ben ne dersem o olur tavırlarında. AKP, halkın yarıya yakını arkamda beni gözardı edemezsin pastaya ben de ortağım çabasında. Yargı TC’nin kuruluşundan beri hiç bağımsız olmamış ve hep siyasi kararlar almıştır. Siyasiler hep yargıya müdahele etmiş, yargı hep egemen siyasete dayanmış. Şu an yargının ikiye bölünmesinde devletin sahiplerinin rolü büyüktür. Bir tarafta kuvvet komutanları tutuklanıyor, diğer tarafta üçlü zirve toplanıyor (Cumhur Başbakanı-Başbakan-Genelkurmay Başkanı) akşama tutuklular serbest kalıyor. Peki bu işler yargının işi ise, neden toplantının gündemi tutuklamalar oluyor. Siz yargıç mısınız? Burada yargıya müdahale olmuyor mu?
Kurulduğundan bugüne gerçek bir demokrasinin olmadığı, dolayısıyla demokratik hukuk ilişkilerinin kökleşmediği, hukuksuzluğun, hukuk ihlallerinin devamlı yaşandığı, kanun koyucuların kendi koydukları kanunları çiğnedikleri bir ülkede ne hukuktan ne hukuk devletinden, ne de hukuk kuralları ile kendini ifade edebilen bir toplumdan bahsedebiliriz. Ülkede darbe oluyor, hukuk anayasa yerle bir oluyor, aynı ülkenin yargıçları olanlara seyirci kalıyor selam duruyor. Daha da ileri giderek darbe yapanı değil darbeye karşı duranı meslekten kovuyor. Darbe mimarı Kenan Evren hakkında iddianame hazırlayan Savcı Sacit Kayasu HSYK tarafından meslekten ihraç edilmedi mi? Sizin bu siyasi kararınız yüzünden Türkiye AİHM’ de açılan davada 41 bin avro ödemedi mi? Aynı mantık Şemdinli savcısını harcamadı mı? Ben hukukcu değilim ama siz hukukçu olarak şu soruyu kendinize sorabiliyormusunuz? Neden AİHM’ de açılan dava sayılarında Türkiye birinci sırada, neden AİHM’de Türkiye adına ihlal kararları birinci sırada, neden ödenen cezalarda liste başıyız? Neden fakirden alınan vergilerle sizin hatalarınızın bedeli ödeniyor. Çelişkilerle dolu darbe anayasası yazılıyor. TC. bir ‘Hukuk Devleti’ denilirken, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtiliyor. Hemen başka bir sayfada istisnalara başvurularak, Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararları denetim dışı tutuluyor. Başka bir madde de, silahlı kuvvetler mensupları ile hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümlerin saklı olacağı belirtiliyor. Kanun önünde herkes eşittir denilirken, yine geçici bir madde eklenerek 12 Eylül darbesinden sonraki süreçte görev almış, sorumluluğu olan herkesi yargıdan koruyor. Öyle de böyle de bazı kişiler kurumlar hata yapmaz anlayışı ile tanrılaştırılıyor. Halbuki Cumhurbaşkanı’nın YAŞ üyelerinin, hakimlerin savcıların da grip olma, ara sıra biz gibi depresyona girme izinleri var. Doğruluğun ölçütleri bu kişi ve kurumlarmıdır? Bu kişi ve kurumlara güvenmek iyidir, kontrol edilerek hesap vermelerini istemek pekiyidir.
Bugün ülkede yaşadıklarımız güçlerin iktidar mücadelesi. AKP yeni anayasa arayışı içine girerken elbette kendi temsil ettiği sınıf ve tabakaların çıkarlarını temsil eden hukuk arayışında. Buna direnen muhalefet ve TSK ise mevcutu koruyarak yaptıklarından sorgu dışı kalmayı istiyorlar. Elbette bu iktidar mücadelesini kazanan taraf kendi hukukunu egemen kılacak ve ona uyulmasını isteyecek. Adına da hukukun üstünlüğü denilecek. Yani neticede egemenlerin hukuku üstün olacak. Onlar kendi oluşturdukları hukuka canları istedikleri zaman uyacak, şartlar gerektirdiği zaman da delecekler. Burada ezilen sınıfa uzaktan yakından bir hak, hukuk özgürlük, kısmi rahatlama olmayacak. Sadece bu hukukta ezilenlerin ezenlere karşı görev ve sorumlulukları belirlenecek. Ama biz yine de, o güzel ve güneşli günlerin geleceğini çocuklarımıza anlatarak avunacağız.
anlamak.org